Bölüm -1- Han'ın Dönüşü

326 10 4
                                    

Hector'un ölümü üzerinden yaklaşık 9 ay geçmişti. Herkes yaşamına devam etmeye çalışıyordu ama bu Hector'un en yakınları için çok zordu. Özellikle kardeşleri ve beraber göreve çıkan bizler için.

Başta hiç kimse buna inanmak istememişti.Sanki elinde kılıçla yeniden antreman yapacaktı. Pelin'le yeniden beraber güleceklerdi, yeniden yürüyüşünden bile insanlar korkacaktı.

Ama o gelmemişti. Beklemiştik, hem de çok uzun süre. Belki gelir diye.

Görev çok kısa sürse de bizi birbirimize yaklaştırmıştı. Bir aile gibi olmuştuk ve hepimiz bizim için kendini tehlikye atan bu çocuğu özlüyorduk. Özellikle Pelin. Hali berbattı. Mutluluğu yeni bulmuşken, her şey yokunda gidiyorken sevdiği çocuğun ölümünü görmek onu çok yıpratmıştı. Birçok kez intihara kalkışmıştı. Neyse ki yanında olduğumda düşüncelerini değiştirebiliyordum. Çok kez zihiin yoluyla onu vaz geçirmiştim ama her zaman onun yanında olmam da mümkün olmuyordu. Kendisine zarar vereceğinden delicesine korkuyordum ki 7 kez denemişti bile. Bir tanesinde hele, son anda aramızda kurduğum zihin bağıyla korkusunu çok kuvvetli hissetmeseydim ölebilirdi de.

En yakın bir arkadaşım daha Hector yüzünden ölebilirdi.

Günlerimizi geçirmeye çalışıyorduk. Erlik Han kızı Doğa dışında genelde hep beraber takılıyorduk. Eylül ve Ata, Hilal Nazlı, Berk, ben ve Pelin. İkizler çoğu zaman ağlıyordu ve nedeni şunun gibi şeyler oluyordu. "Sandviç mi? Hector da sandviç yerdi." Ya da "Antreman mı yapıyorlar? Hector da yapardı."

9 ay boyunca, güçlü kalmaya çalışan Berk, ben ve Hilal olmuştuk. Her ne kadar güçlü duruyor gibi gözüksem de, yatağıma gittiğimde ben de ağlıyordum. Anılar üst üste biniyordu. Her şey üzerime geliyor gibi hissediyordum. Satılay kızı olmamdan ötürü müdür bilmem, kamptaki korkuyu iliklerime kadar hissediyordum.

Ve Hector'un yokluğunda iktidar kurmaya çalışan, melezleri emir altına almaya çalışan bazı sivri kafalılar çıkmıştı. Kampta en uzun süre kalan ikinci, Hector birinciydi, melez olduğum için de yönetimi ben devralmıştım.

Görevden döndüğümüz gibi yüzümüzden çok kötü bir şey olduğunu anlayan Bügü Tigin de Hector'u göremeğince olanları anlamıştı. Kampta 3 günlük yas düzenlendi. Boş bir tabut gömüldü ve dualar okundu. "Uçmaa'ğında utandırma." dilekleri söylendi.

Pelin, Eylül ve Ata'ysa bu sırada sinir krizleri geçiriyorlardı. Berk, Hilal ben ve Efe de onları sakinleştirmeye çalışıyorduk. Zamanla hepimizin acısı azalmıştı ama tamamen yok etmek mümkün değildi.

Ve bir gün, kampta küçük bir karışıklık olduğunu duydum. Hiç ilgilenmeden yatağımda oturmaya devam ettim. Berk de istifini bozmamıştı. "En kısa zamanda görev isteyeceğim. Burada daha fazla kalamıyorum." dedim gözlerim hafifçe dolarken. "Sabretmeliyiz." diyen Berk'e öfkeyle baktım. "Neyini sabredeceğiz? Buradan çıkışımız yok. Ölene kadar tıkılıyız buraya." Oğuz içeri koşarak girince ikimiz de başımızı kapıya çevirdik. "Ulan, kampa kurt sürüsü girmiş. Nasıl oluyor bu, kampa sadece melezler girebilir. Neyse, Eda yokmuş. Ben gidiyorum." Yine aynı hızla çıkan Oğuz'un arkasından bakakalmıştım. Berk'e döndüm. O da şaşırmıştı. "Melez olan tek bir kurt tanıyorum." dediğinde aynı kişiden bahsettiğimizi anlamıştık. Kendim bile ne olduğunu anlamadan harekete geçmiş ve koşarak aşağıya inmiştim.

Uluyan kurdun uvuzları yavaş yavaş insana dönerken etraftaki melezleri ittirdim ve en öne geçtim. Evet, oydu. Bitkin bir şekilde yerde uzanıyordu. Hemen yere eğildim ve elini tuttum. Neler olduğunu sormama fırsat bırakmadan "Merhaba Buse, Kurtçayı ister misin?" dedi ve gözleri kapandı. Bayılmıştı.

Türk Melez Kampı 2Where stories live. Discover now