Bölüm -3- Bahar Partisi Hazırlıkları

121 13 5
                                    

Biz sorunlarımız ile cebelleşirken, bahar gelip çatmıştı bile. Her sene yaptığımız bahar bayramını da yapacaktık yine.

Bügü Tegin bunun için ben, Hector ve Sıla'yı görevlendirmişti. Sıla'yla aramızda geçen küçük bir "siz halledersiniz ya" temalı konuşma sonucuysa bütün iş Hector ve bana kalmıştı.

Tabiki bu işin sahne kısmıydı. Bütün bahar partisini iki kişinin düzenlemesi imkansızdı, burada da işe sahne arkası ekibimiz dahil oluyordu. Bütün Ayızıt kızları etrafla ilgileniyordu. Gizem ve diğer Ak Ana kızları su güçleri ile çevreyi düzenli olarak sulayıp yeşillenmelerini sağlıyordu. Mengere Tengere çocukları ucuz ama güzel süsleri bulmaya çalışıyordu. İkizler, tatlı konusunu devralmıştı ve ortaya ne çıkacağını cidden çok merak ediyordum. Kızagan tanrı çocukları da yakacak edinmek için odun kesiyorlardı ama Hilal onlarla durmak yerine bizim yanımızdaydı. Yani olan biteni idare edenlerde.

Doğa, Erlik Han melezlerini insanlarla tanıştırmaya uğraşıyordu. Pelin, Hector'un dibinden ayrılmadığı gibi bize yardımcı da olmuyordu.

Bahar partisine kalan son 2 günde size olanları anlatayım.

Son ses çalan Yıldız Tilbe şarkıları kampta her yerden duyuluyordu. Bütün melezler güneşin sıcağından bunalmışlardı, birkaç tanesi köşede taburelere oturmuş çay yudumluyor, birkaç Ayızıt kızları plaj havlusu getirmiş yerde uzanıyorlardı. Sıcaktan bunalan Kızagan melezleri birbirleriyle yaptıkları su savaşını genişletmiş ve önlerine gelen herkesle yapmaya başlamışlardı. "Bu gidişle yetiştirebileceğimiz tek şey Yıldız Tilbe şarkılarını ezberlemek olacak." dedim oturduğum sandalyeden etrafı izlerken. Hector da "Hayatımda bu kadar işsiz insanları bir arada görmemiştim." Esnedi ve devam etti "Bir de başlarında biz varız. Kampın en ciddi insanları. Niye yapmıyorlar ki işlerini?" Sırıttım "Çünkü lanet olası bir tembellikleri var. Haydi gidelim Pelin."

İkizlerin yanına geldiğimizde iki salağın da uyuya kaldıklarını gördüm. Aklıma gelen hınzırca fikirle, avcumu sessizce un çuvalına daldırdım ve Pelin'e arkasından yaklaştım. Ve o daha ne olduğunu anlayamadan unu yüzüne fırlatıp kaçtım. "Seni salak! Sen! Sen! Ah. Açlık Oyunları'na gönüllü olarak gidip geri sayımda ölen haraç aşkına! Un atmak nedir!!!" Gülmeye devam ederken ikizlerin uyandığını fark ettim ve birden ciddileştim. "Bakın bakayım buraya!" Uyku mahmurluğuyla kafası önündeki meyve tabağına düşen Ata birden kafasını kaldırdı. Eylül'se yattığı yerden gözleri açık bakıyordu. "Bahar partisi öbür gün! Ne zaman yetiştirmeyi planlıyorsunuz?" dedim sinirle. "Sana ne." deyip yeniden uyumaya devam eden İkizlere bakıp güldüm. "Çok salaksınız."

Pelin'le oradan çıkıp etraftaki diğer işleri kontrol ettik. Hiç kimse çalışmıyordu ama bizi görünce çalışıyormuş gibi gözükmek için işlerinin başına kaçıyorlardı. Bu hallerini çekiştirip güldük ve yeniden Hector'un yanına gittik. "Eh, bizden ne beklersin ki? Üşeniyorum öyleyse yarın felsefesini uyguluyor hepsi. Yemeklerin yetişmeyeceğinden yüzde yüz eminim." dedim sandalyeye yerleşirken. "Ben de yüzde bin beş yüz eminim ne diyorsun sen?" diyen Hector'a sırıttım. "Kardeşlerini çok iyi tanıyorsun." Hilal elinde raporlarla koşturarak yanımıza gelince kaşlarımı çatıp ona baktım. Bir sorun falan mı vardı da koşuyordu?

Yanımıza geldiğinde ellerini dizlerine koyup derin nefes almaya başladı. "Kamp... Kampın..." Pelin kenardaki su bardağını alıp Hilal'e uzattı. "Soluklanıver kız. Ne oldu bu kadar heyecanlandın?" Başını iki yana sallarken suyunu içmeye devam etti. "Öf, ne olacak ya. Bir grup salak insan bütün o havai fişekleri yok etmiş. Yoklar yani kaybolmuş." O an gökyüzünden yükselen patlama sesiyle refleks olarak elimi başımın üstüne götürüp yukarı baktım. Hector da aynı hareketi yapmıştı, Pelin ve Hilal'se arkaya kaçmıştı. "İşte havai fişeklerin nereye gittiğini görüyoruz." dedim sırıtarak. Pekala, böyle bir şeyi beklemiyor değildim. Aksine neden patlatmadıklarını düşünmüştüm. Bir anda kılıcına davranan Hector'a baktım. Sinirli gibiydi. "Fazla uzaklaşmış olamazlar, gidip onları bulalım ve cezalarını verelim." Gülümseyerek yanına gittim ve kılıcını elinden aldım. "Saçmalama Hector, onlar sadece çocuk. Ve eğleniyorlar. Orada başıboş duran havai fişekleri elbette ilgilerini çekmiştir." Hilal lafa daldı. "Başıboş değildi. Başında Berk vardı." Ah, daha bir havai fişeğe sahip çıkamıyordu. Beceriksiz. "O zaman Berk'e söyle ve yeni havaifişek almaya gitsin. Pelin de şimdi gidip Bügü Tegin'den Berk'in çıkması için izin alacaktı. Değil mi Pelin?" Pelin, sen çok biliyon, bakışı atıp Bügü Tegin'i bulmak üzere gittiğinde Hilal de havai fişekleri koyduğumuz depoya gitti. Kılıçlarımızı parlattığımız depoydu orası, Berk'le kapalı kaldığımız.

Türk Melez Kampı 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin