2. Bölüm: Vegas'ta Olan Vegas'ta Kalır

7.4K 218 2
                                    

Instagram: @elifmelissa_

İTALYA-PORTOFİNO

TUNA

"Tuna Bey, eve mi gidelim otele mi?" dedi şoför. Tüm düşüncelerimden isteksizce sıyrılarak dikiz aynasından şoföre baktım, canım sıkkın olduğu zamanlarda birileriyle konuşmaktan hoşlanmıyordum.

"Eve gidelim." dedim, sesimin duyulduğundan şüphem olsa da beni anlamış olacak ki başını sallayarak arabayı eve doğru sürmeye başladı.

Portofino'nun harika sokaklarından geçerken uçaktaki garip kızı düşünmeden edemedim. Ne kadar yüzsüz bir kızdı öyle? Bu yaşıma kadar neredeyse ilk defa özgüveni o kadar yüksek, insanlardan çekinmeyen biriyle karşılaşmıştım. Şaşkın! Yol boyu pembe bulutlar diye bağırıp kendi kendine gülmüştü, şimdi de ben düşünürken kendimi gülmekten alıkoyamıyordum. Garip bir kızdı ama izlemesi eğlenceliydi de! Biraz olsa bana dertlerimi unutturmuş, dünyada gülebilen, hâlâ çok küçük şeylerden de mutlu olabilen insanların olduğunu hatırlatmıştı.

Keşke Pelin'de öyle olabilseydi. Halbuki hayatımda ilk defa birine güvenmiş, tüm ısrarlara rağmen evlenmeyi kabul etmiştim. Ancak Pelin beni en yakın arkadaşımla aldatmıştı, işte bu yüzden herkese güvenimi kaybederek, akıl sağlığımı koruyabilmek adına kafa tatiline çıkmıştım. Kararlıydım, burada kendimi toparlayacak en kısa sürede işlerimin başına geri dönecektim. Burada ne kadar kalacağımı bilmiyordum... Belki bir hafta, belki üç ay, belki de üç yıl...  Bende henüz bunun cevabını bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da aşk hayatımın artık bittiğiydi, bir daha değil birini sevmek, güvenmek bile benim için oldukça zor görünüyordu çünkü insanlar güvenilmeyi hak etmeyecek kadar bencillerdi. Oysa Pelin için ne kadar da çok uğraşmıştım hem maddi hem manevi anlamda her zaman onun yanında olmuştum, bu yaşadıklarımın hiçbir zerresini hak etmemiştim.   Gerçi böylesine iğrenç bir şeyi kimse hak etmezdi.

"Tuna Bey geldik." dedi tekrar şoför. Öyle bir dalmıştım ki eve geldiğimizin dahi farkında değildim. Derin bir nefes aldım ve arabadan inerek eve doğru yöneldim. Her ne kadar bunun olacağına çok ihtimal vermesem de buranın her zaman olduğu gibi ruhuma iyi geleceğini biliyordum.

Anahtarı yavaşça çevirdim ve benim için önceden hazırlanan iki katlı eve girdim, bir süre sadece burada vakit geçirecek kimseye de nerede olduğumu söylemeyecektim. Kendimle baş başa kalmam gereken, içimde çözmem gereken problemlerim vardı ve omuzumdaki yük hiç olmadığı kadar ağır geliyordu.

İTALYA-PORTOFİNO

AZRA

Otele yerleşmiş, ayaklarımı uzatmıştım. Birkaç saatlik yolculuk bile olsa çok fazla yorulmuştum, üstelik uçağa binmek başlı başına yorucu bir şeydi. İçimdeki mutluluk vücudumun her bir yanında kol gezerken bir yanım acıdan sızlanıyordu. Hata mı yapmıştım? Düşünmeden edemiyordum, ruhuma neyin iyi geleceğini bilsem de aldığım kararlar beni korkutmuş ve herkesin diline düşmüştüm. Genellikle insanların nasıl düşündüğü konusunda çok umursamaz davranan biri olsam da bu sefer işler farklıydı. Beraber büyüdüğüm, tüm arkadaşlarımın ortak olduğu kişiyi karşıma almakla kalmayıp hayatıma tümüyle etki eden insanları da buna dahil etmiştim. Herkes bana tepkiliydi, düşünmek istiyorum dediğim için herkes tarafından aşağılık bakışlara maruz kalmıştım. Bunu umursamamak istesem de yaşanmışlıklarım buna engel oluyordu. Gözlerimden usulca akan birkaç gözyaşını elimin tersiyle sildim, derin bir nefes aldım. Hayır, ben doğru olanı yapmıştım. Sırf birlikte büyüdüm diye âşık olmadığımı anladığım bir adamla evlenerek geride kalan hayatımı ellerimin tersiyle itemezdim. Biliyordum, gerçek aşk denilen şey vardı ve ben onu henüz tatmamıştım. Biliyordum, çünkü bunu kalbimin en derinliklerinde bir yerde hiç olmadığı kadar hissediyordum. Onu bulacaktım, belki bugün değil ama bir gün elbet aşkı tüm hücrelerime kadar bende tadacaktım. Düşüncelerim beynimde adeta zil çalıp oynarken, zihnimi biraz olsun rahat kılacak şey oldu. Her zaman en güvendiğim, tüm derdimi rahatlıkla anlatabildiğim tek kişi olan Burcu beni görüntülü arıyordu.

"Papatyam." diyerek telefonu açtım, herkes gibi onun da bana kızgın olduğunu biliyordum.

"Kızım neredesin sen?" dedi Burcu endişeli gözlerle. "Herkes seni arıyor."

"Portofino'da." dedim muzip bir tavırla, herkesin beni aradığına çok emindim. Aksi takdirde telefonumda bu kadar cevapsız çağrı olması mümkün değildi.

"Portofino ne Azra ya? Herkes sana ulaşmaya çalışıyor kafayı mı yedin Allah aşkına?" dedi Burcu sert bir tavırla.

"Kafa tatiline çıktım." dedim. Burcu daha fazla sinirlenmeye başladığını bakışlarından anlayabiliyordum.

"Bak bak lükse bak, hanımefendi kafa tatiline Portofino'ya gidiyor. Kızım senin etin ne budun ne? Kredi çekip gittim dersin şimdi, vallahi şuracıkta düşüp bayılırım." dediğinde Azra kahkaha attı.

"Yok ne kredisi. Biraz birikmişim vardı bir de Ömer Bey'den avans istedim. Hem çok kalmayacağım zaten." dedim hızlıca, etim de budum da olmasa hayallerimin peşinden geldiğim için zerre pişman değildim.

"Kalamazsın zaten. Ömer Bey küplerde! Acil bana parfüm bulmalısınız diyor başka da bir şey demiyor." dedi Burcu.

"Tamam Burcu, ben kapatıyorum buraya iş konuşmaya gelmedim hadi öptüm." dedim ve konuşmasına müsaade etmeden telefonu suratına kapattım. Saat epey geç olmuştu ve iş düşünemeyecek kadar yorgundum, biraz uyuyup kafamı rahatlatmaya ihtiyacım vardı.

Ertesi sabah;

Güneş gözlerimi adeta delercesine vurduğunda yatakta hafifçe mırıldandım. Dudaklarımdaki gülümsemeyi gözlerimdeki parıltıyla birleştirdiğimde derin bir nefes aldım. İşte, hayalini kurduğum şehirde yeni bir gün başlamıştı ve bugün benim için paha biçilemez derecede güzel olacaktı. Güneş gözlerimi delip geçerken olduğum yerde hafifçe esnedim, tüm kemiklerim tonlarca çuval taşımışım gibi şiddetle ağrıyordu ancak zerre umurumda değildi. Şu an sonsuz bir özgürlükteydim, geriye dönüp bakmayacak, sadece anı yaşayacaktım ve dün olduğumdan daha mutlu bir insan olarak Türkiye'ye dönecektim. Eve döndüğümde ise verdiğim kararın arkasında olacaktım, nasıl olacağını zerre bilmesem de bir şekilde bunu yapmak zorundaydım. Ben, her şeyi başarabilecek bir güce sahiptim ve yapacağımdan şüphem yoktu. Bunu annem beni terk ettiğinde de başarmıştım, babamı ellerimle mezara gömdüğümde de. Sevdiğim insanları yitirmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum ve bu sefer davamda haklıydım, sonuna kadar.

Yataktan kalkarak dantelli sütyene benzer büstiyeri giydim ve altına minik açık mavi renginde bir şort geçirdim. Bu senenin önde gelen trendi bağcıklı sandaletlerdi ve bende kendime bir tane edinmiştim, pembe tonlarında olan sandaleti ayağıma geçirdim ve nihayet hazırdım. Siyah, belime kadar uzanan saçlarımı her zaman olduğu gibi kendi haliyle açık bırakmıştım ve bu görüntüsünü çok seviyordum.

Gözlerimi belli edecek hafif makyajım tamamlandığında çantamı da alarak hızlıca otelden çıktım, sabahın erken saatlerinde çıkmak benim için iyi olacaktı çünkü tüm plânım bütün gün sadece gezmek üzerine kuruluydu bu yüzden erken kalkan yol alırdı ve bende buna göre hareket ediyordum. Otelden çıktım ve deniz kenarından yürüyerek elimdeki telefonun yönlendirmesiyle, minicik ama bir o kadar da tatlı olan kafeyi bulabilmek için yürüdüm, kahvesini ve kruvasanını çok merak ettiğim kafeye neredeyse ulaşmıştım. Biraz daha yürüdükten sonra nihayet görmek için can attığım kafenin önündeydim. Kafe o kadar kalabalıktı ki oturacak tek bir yer bile yoktu, ne içeride ne de dışarıda herhangi bir yer gözükmüyordu. Yutkundum, bingo! daha ilk günden olumsuzluklarım çoğu beni bulmuştu. Etrafıma başka kafede kahvaltı yapmak için bakındığımda tanıdık bir surat gördüğümde gülümsedim, her ne kadar kim olduğunu bilmesem de dün uçakta biraz da olsun muhabbet ettiğimiz son derece ukala beyefendiye bakarak gülümsedim. Ayağıma gelen bu fırsatı kaçıramazdım, hızlıca bir karar vererek hayatımda hiç yapmadığım ve normalde de hiçbir zaman yapmayacağım bir yüzsüzlük yapmaya karar vererek masasına oturdum, böyle bir fırsatı kaçırmam mümkün değildi.

Tenimdeki Yangın (+18)Where stories live. Discover now