Bölüm 4

3.9K 363 19
                                    

  İki gün boyunca zaman akmadı. Her saat başı bir gün, her dakika bir saat gibi geçti. Geceleri uyuyamadı, sabahları durmadan saate baktı ve sonunda o gün gelmişti. Saat 23.00'dı. Gitmesine bir saat kalmıştı. Zaten açmamış olduğu bavullarını toplayarak salona geçti. Teyzesiyle muhabbet ederek şakalaşırken zaman su gibi akıp geçmişti.

Saat on ikiye beş vardı. Kapıdan çıktılar. Teyzesi Ashley'e sarılarak kulağına fısıldadı. "Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi? Seni özleyeceğim. Dikkatli ol, beni habersiz bırakma."

Ashley'in gözleri dolmuştu. İki gün içinde yaşadığı ikinci vedaydı. Bu durum pek hoşuna gitmemişti. Teyzesinin saçlarının kokusunu içine çekti. Aynı annesi gibi kokuyordu.

"Bence özleyeceğim. Beni merak etme. Ait olduğum yerde Geyna da iyi olacağım."

Sarılmayı bıraktıklarında etrafına baktı. Görünürde kimse yoktu. Teyzesine döndü.

"Şimdiye kadar gelmeleri gerekiyordu, nerede kaldılar? Bence içeri girmelisin. Belki de sen varsın diye gelmiyorlardır."

Teyzesi Ashley'e tekrar sarıldı. " Tamam tatlım. İyi yolculuklar." Dedikten sonra kapıdan içeri girdi. Ashley teyzesinin arkasından kapıya birkaç dakika bakkaldı. Derin bir nefes alarak bahçeye doğru döndü. Arkasını döndüğü anda bir adamla karşılaştı. Neredeyse çığlık atacaktı. Kendi eliyle ağızına bastırıp çığlığını durdurdu.

" Korkuttuğum için üzgünüm. Ben adayları Geyna ya götürmekle görevliyim. Seni almaya geldim. Adım Herman.''

'' Memnun oldum. Ben Ashley.

Herman yürümeye başladı. Soğuk bir ses tonuyla, "Şimdi beni takip et" dedi.

Ashley, otuzlu yaşlarda, uzun boylu, sarışın ve kafasında kovboy şapkası olan bu adamı takip etmeye başladı. Bahçe kapısından çıktılar. Biraz ilerledikten sonra boş bir araziye geldiler. Adam arazinin ortasında durdu. Ashley de birkaç adım arkasında durdu. Herman ona bakmadan soğuk bir ses tonuyla,

"Geyna ya ilk gidişin mi?" dedi.

Ashley heyecanlı bir ses tonuyla "Evet" dedi.

Bir anda gökyüzünde bir cisim belirdi. Çok uzaktaydı. Etrafa ışıklar saçıyor, gittikçe yaklaşıyordu. İyice yaklaştığında Ashley, cismin ne olduğunu anladı.

''Bu ufo!"

Herman kahkaha attı. '' Evet, insanların değimiyle ufo. Fakat biz bu araca 'Mekuz' diyoruz.''

'' Yani insanların gördüğü sizlersiniz.''

'' Evet, gizlilik konusunda bazı sıkıntılarımız var. Hala çözemedik. Görünmezlik kalkanımız bazen devre dışı kalıyor. Bu sayede insanlarda bizi görüyor.'' Güldü. "Kafalarında ufoyla ilgili yarattıkları senaryoları duyduğumuzda çok gülüyoruz."

''Sihirli güçleriniz yok mu? Neden ışınlanma büyüsüyle gitmiyorsunuz. Tabi öyle bir büyü varsa.”

''Işınlanma büyüsü var. Ve galaksiler arası yapıldığında çok tehlikeli. Uzayda parçalara bölünebiliriz veya kaybolabiliriz. Deneyenlerin çoğu öldü. Şanslı olan birkaç kişi hala yaşıyor. Fakat onlarında hafızaları hasar gördü. Bu yüzden o büyüyü bu tür ulaşımlarda kullanmayız.''

Ufo yaklaştı, yerdeki çimenler aracın rüzgârıyla uçuştu ve yavaşça yere indi. Kapısı kayarak açıldı. Herman "Hadi gidelim'' dedi ve yürümeye başladı. Ashley ağır adımlarla onu takip etti. İçeri girdiğinde bilimkurgu filmlerinde gördüğü gibi renkli ışıklar, bir sürü düğmeler bekliyordu. Ama hiçbiri yoktu. Sadece oturmak için koltuklar vardı. Hayal kırıklığına uğrayarak koltukların birine oturdu. Araçta ikisinin haricinde bir adam daha vardı. Öylece oturmuş gazete okuyordu. Herman, Ashley'in bavullarını yerleştirirken adama, "Selam Jake. Görüşmeyeli nasılsın?" dedi.

Adam güldü "Daha dün gece birlikteydik Herman." Gazeteyi uzattı, " Ve bak yine yakalanmışız.''

Herman, Jake ile Ashley'in arasındaki koltuğa oturdu. Gazeteyi eline aldı. '' Kahretsin! Yine kalkanı devreye sokmayı unuttun değil mi?'' yüzünü buruşturdu, ''Malcolm bize çok kızacak'' dedi. Ashley göz ucuyla Herman'nın elindeki gazeteye baktı. Manşette büyük harflerle 'UFO ALARMI VERİLDİ!' yazıyordu. Bu haberi sabah uyandığında gazetede okumuştu. Uzaylılara pek inanmadığı için umursamamıştı. Jake ellerini havaya kaldırıp parmaklarını şıklattı. Kapı kapandı. Araç hareket etmeye başladı. Herman işaret parmağını Ashley'in üzerine çevirdi. Mavi kıvılcımlarla koltukta bir kemer oluşup vücudunu sardı. Kendisine de aynı işlemi uyguladıktan sonra yanındaki adama dönüp koyu bir sohbete daldı.

" Neden bu hep bizim başımıza geliyor. " Sağ eliyle dizine vurdu, " Kahretsin tam bir faciayız! Tarih boyunca insanlara en çok yakalanan biziz. Ulaştırmacıların yüz karasıyız. Bu sefer Malcolm dan kolay kurtulamayacağız."

" Haklısın Herman. Malcolm'a sunacağım bahaneler üzerinde hala çalışıyorum." İkisi birden gülmeye başladı. Ashley aracı kimin kullandığını görebilmek için etrafa göz gezdirdi. Üçü haricinde kimse yoktu. Hermana döndü, ''Aracı kim kullanıyor?'' diye sordu.

Herman sohbetinin bölünmesine bozularak, ''Farkında mısın bilmiyorum ama bizim sihirli güçlerimiz var. Araç sihirli, kendi kendine gidiyor''

" Kendi kendine gitse de bir pilota ihtiyacı var." dedi Jake. Sırıttı " Geyna'nın gördüğü en iyi mekuz pilotuyla yolculuk ettiğin için şanslısın."

" Evet, en iyisi sensin Jake" diye katıldı Herman.

Ashley kendini bir an aptal gibi hissetti. Aracı incelemeye devam etti. İçi en fazla beş kişinin sığabileceği büyüklükteydi. Arka taraflarında bavulları istiflenmiş bir kemer yardımıyla sabitlenmişti. Ön tarafları ise camla kaplıydı. Gece olduğu için camın önü karanlıktı. Hiçbir şey gözükmüyordu. On dakika sonra camın önü aydınlandı. Atmosferden çıkıyorlardı. Birkaç dakika sonra da Dünyanın kuş bakışı görüntüsünü gördü. Ağzı kocaman açılmıştı. Büyülenmiş bir ses tonuyla "Bu harika!" dedi. Herman başından savmak istercesine, " Evet, evet harika." Dedi. Ashley'e baktı. "Sanırım ağızın açık kalmış." Dedi. Ashley çok utandı ve ağızını kapadı. Herman, bu görüntüyü binlerce kez görmüş olabilirdi. Bu yüzden ona ilginç gelmemesi normaldi. Ama Ashley ilk defa görüyordu. Bu Herman biraz daha saygılı olamaz mı? diye düşündü. Dünyadan gittikçe uzaklaşıyorlardı. Etraflarından başka mekuzlarda geçmeye başladı. İlk olarak Marsın yanından geçtiler. Ardından Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton'u geçtiler. Ashley her gezegenin yanından geçerken şaşkınlık nidaları çıkarıyordu.

Aaaaa... Çok güzel... İnanamıyorum....

Her nidasında Herman gözlerini ona dikiyordu. Ama bu umurunda değildi. Hayatı boyunca bu manzarayı kaç kere görebilecekti ki. Herman'a döndü. " Koruyucu eğitim merkezi, üç aşama yani üç seneydi değil mi?" dedi. Herman ne düşündüğünü anlamışçasına direk, "Altı" dedi. "Gidiş gelişleri hesaplarsak altı kere bu manzarayı göreceksen. Ama Eğitim Merkezinde bilge ya da Koruyucular Kurulunda üye olarak çalışırsan ölene kadar görürsün." Sağ eliyle kovboy şapkasını düzeltti, "Ya da benim gibi bir ulaştırmacı olursan."

Jake heyecanla, "Bu manzara diğer gördüklerimiz karşısında hiçbir şey! Farklı gezegenler ve galaksilerde gördük." diyerek sohbete katıldı.

Ashley'in gözleri şaşkınlıkla açıldı. " Nasıl yani samanyolu ve Geyna'nın olduğu galaksi dışında başka galaksilerde mi var?"

"Evet, zaten merkezde gezegen bilimi dersinde bunları öğreneceksiniz" dedi Herman. Mesleklerini çok sevdikleri belliydi. Sevilmeyecek gibide değildi zaten.

Sonunda galaksiden tamamen çıktılar. Etraflarında gök taşı olduğunu tahmin ettiği, her yöne uçuşan ışık tanecikleri ve koskoca bir karanlık vardı. "Ana gemiye yaklaştık." dedi Herman.

" Geyna ya mekuz la gitmiyor muyuz? " diye sordu Ashley.

" Hayır, mekuzlar insanları ana gemiye götürmek için toplar. Ana gemi çok büyük olduğu için samanyolu galaksisinin dışında bekler."

Ashley'in içini bir merak kapladı. " Büyük derken ne kadar büyük ?" diye sordu.

Herman işaret parmağıyla önlerinde ki camı gösterirken, " Şu kadar." dedi.

Önlerinde puro şeklinde devasa büyüklükte bir gemi duruyordu. Etraflarında ki diğer mekuzlar da ana gemiye doğru ilerliyordu. Araçlar ana geminin yanına yaklaştıkça sinek büyüklüğünde gözüküyorlardı. Ashleylerin aracı yavaş yavaş yaklaşarak geminin üzerine geldi. Ana gemiye dokunur dokunmaz bir raya oturmuş gibi ses çıkardı. İleriye doğru hareket etti ve geminin önüne doğru kaymaya başladı. Geminin önüne geldiklerinde açık olan kapaktan içeri girdiler. Mekuz, asansördeymişçesine aşağıya yavaşça indi. Geminin tabanına değdiğinde tekrardan bir raya oturarak ilerlemeye devam etti. Binlerce mekuzun bulunduğu bir alana geldiklerinde durdular. Aracın kapağı tıslayarak açıldı. Herman işaret parmağını uzatarak önce kendininkini sonra da Ashley' in kemerini yok etti. ''Sonra görüşürüz Jake.'' dedikten sonra aşağıya indiler. Bazı araçlar kapağı açık ve boş bir şekilde bekliyordu. Bazılarının ise kapağı yeni açılıyor, insanlar yeni yeni çıkıyordu. Ashley'nin şaşkınlıkla etrafa göz gezdirdiğini gören Herman açıklamaya başladı.

"Bu ana gemi en büyük gemilerimizden biri. Yolcumuz çok olduğu için bu gemiyi sadece eğitim zamanlarında kullanırız. Daha küçük olan ana gemileri ise başka galaksilere gittiğimizde ya da yakalanan laborları toplamak için kullanırız. Bu gördüğün sadece mekuz garajı. İçi göründüğünden daha da büyüktür."

"Yolculuğumuz kaç saat sürecek?"

Herman, "Işık yılı hızıyla gidiyoruz. Geyna saatiyle altı saat sonra orada olacağız."

Biraz ilerledikten sonra birkaç koruyucu adayı ve refakat eden ulaştırmacılarıyla birlikte asansöre bindiler. Herman diğer ulaştırmacılarla sohbete daldı. Konuları gazetede ki ufo haberiydi. Birkaç dakika sonra asansörün kapısı açıldığında karşısında koltukların bulunduğu büyük bir salon çıktı. Her yer doluydu. Herman asansörün kapısını kapatmak için tekrar düğmeye bastı. Tekrar açıldığında aynı koltuklarla döşenmiş başka bir salon gördü. Yine her yer doluydu. Kapı aynı şekilde iki kere daha açıldı ve her yer doluydu. Sonunda karşılarına çıkan beşinci salonun yarısı boştu. Asansörden iner inmez diğer öğrencilerle birlikte etrafa göz gezdirmeye başladılar. Hiç cam yoktu. Etraf ışıklarla aydınlatılmıştı. Salondaki koltuklar otobüslerde ki gibi arka arkaya dizilmişti. Fakat her koltuk yirmi beş kişilikti. Sağ tarafta arka arkaya yirmi sıra vardı. Sol tarafta da aynı şekildeydi. Salon toplamda bin kişilikti. Araları geçiş uzun bir koridorla ayrılmıştı. Sağ tarafta ki koltukların onuncu sırasına oturdular. Koltuklar çok rahattı. Önlerindeki koltukla aralarında en az bir metre boşluk vardı. Tam karşılarında tüm duvarı kaplayan, sihirle yapılmış simülasyon akvaryum ve balıklar vardı. Sanki gerçekten önlerinde bir akvaryum varmış gibi duruyordu.

Herman eliyle koltuğunun yanındaki kırmızı düğmeyi gösterdi; "Uyumak ya da uzanmak istersen buraya bas. Koltuk yatak şekline gelir ve rahatça uyursun." dedi.

Ashley koltukların arasında neden bir metre olduğunu anladı. " Teşekkür ederim hiç uykum yok." dedi. Bu heyecanla nasıl uyuyacaktı ki.

Herman kendi koltuğundaki kırmızı düğmeye bastı. Koltuk kayarak yatak şekline gelirken, " Sen bilirsin." dedi ve kovboy şapkasını gözlerinin üstüne kaydırarak kollarını birbirine bağladı. Saniyeler içinde horlaması duyuldu. Salona insanlar gelmeye devam ediyordu. Bazılarının yanında ulaştırmacısı yoktu. Onların üst sınıflar olduğunu tahmin etti. Kendi oturdukları sırada beraber asansörden indikleri kişilerin haricinde kimse yoktu. Önündeki akvaryuma daldı. Japon, lepistes, vatoz her cinsten balık vardı. Beyaz renkte olan bir Japon balığı dikkatini çekti. Muntazam bir şekilde akvaryumda süzülüyor, taklalar atarak ilerliyordu. Balığa o kadar çok yoğunlaşmıştı ki gelen sesle irkildi.

" Burası boş oturalım." Kendi yaşlarında kumral tenli, Omuzlarına kadar kat kat inen açık kahve saçlı bir çocuk ulaştırmacısıyla birlikte yanına oturdu. Koltuklarına iyice bir yerleştikten sonra büyülenmiş gibi akvaryuma bakarak,

"Balıklar çok güzel değil mi? dedi.

" Evet, özellikle şu beyaz olan."

" Çok hareketli bir balığa benziyor" dedi. Ellini uzattı, "Bu arada tanışmadık adım Nicholas Nelson, ama bana Nick diyebilirsin." Dedi. Ashley Nick'in yüzüne bakınca alnına düşen perçemin arasından gözlerinin açık yeşil olduğunu fark etti. Kendisine uzatılan eli sıkarak, " Ashley Morris, memnun oldum." dedi.

" Bende" dedi. Koltuktan öne doğru eğilerek Herman'a baktı. " Ulaştırmacında olduğuna göre birinci aşamadasın."

" Evet" gülümsedi "Sanırım sende öylesin."

"Evet, biliyor musun Geynayı acccayip merak ediyorum." Acayip derken c'yi uzatarak söylemişti. Konuşmasında bir munzurluk sezdi.

" Bende çok merak ediyorum. Heyecandan öleceğim."

" Annemle babam, ben on altı yaşıma gelene kadar koruyucu olduklarını benden sakladılar. Kurala göre on üç yaşına kadar söylemek yasakmış. Daha sonrada tepkimden korktukları için söyleyememişler. Öğrendiğimde çok büyük bir şok yaşadım. Bir hafta sonrada buradayım. Gezegen hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ailen sana bahsetti mi? Bana da anlatabilir misin?"

Ashley yüzünü yere eğdi. Nick yanlış bir şey söylediğini anladı. Hemen toparlamaya çalıştı. "Şey... Özür dilerim yanlış bir şey söyledim sanırım."

" Önemli değil. Babam bir insan, annem ise koruyucuymuş. Ben doğduktan sonra koruyuculuk hayatına son vermiş. Bundan üç sene önce ben on üç yaşındayken bir labor tarafından lanetlenerek öldürüldü. Babam bu yüzden koruyuculara ve eğitim merkezine çok tepkili." Gözleri doldu. Hemen toparlanmaya çalıştı.
"Bu yüzden annem öldükten sonra merkezle ilgili hiçbir şey söylemedi. Ve eğitime göndermemeye kararldı."

" Peki nasıl öğrendin?"

"Koruyucular Kurulu Başkanı Malcolm Williams beni buldu ve her şeyi anlattı. Fakat babamın hiçbir şekilde ikna olmayacağına emindi. Babam bir sene boyunca teyzemde kalacağımı sanıyor."

Nick munzur bir şekilde gülümsedi. " Ve bir sene sonra eve döndüğünde Geyna da bir sene eğitim görmüş olarak döneceksin. Bu harika! Yani babanın burada olduğundan haberi yok."

Söylediği son sözlerden sonra Ashley, Nick'in kurallara uymayı sevmeyen haylaz bir çocuk olduğunu anladı. Nick sözlerine devam etti.

" Annem Koruyucu Kurulu başkanı Malcolm Williamsdan bahsetmişti. gedoksların sihirli güçlerini verdiği ilk koruyucu oymuş. Koruyucuların en güçlüsüymüş. Ve gedokslar ona ölümsüzlük bahşetmişler. Yani milyarlarca yaşı var. O kadar yaşlı birinin nasıl göründüğünü çok merak ediyorum. Ne kadar da şanslısın. Malcolm'u görmek bile çok zorken sen koruyucuların en yücesiyle konuşmuşsun."

Ashley, Malcolm hakkında duydukları karşısında çok şaşırdı. "Bunları bilmiyordum." gülümseyerek ekledi. "Malcolm hala otuzlu yaşlarında gözüküyor"

Nick'in hayranlığı daha da çok artmıştı. "Bu inanılmaz! Adam bildiğin ölümsüz. Hala genç ve yakışıklı. Ashley belki durumun farkında değilsin ama bizden yaşlı olan bu adam sende bende öldükten sonra da yaşamaya devam edecek."

" Ölümsüzlük istemiyorum. Kısa ve huzurlu bir hayat istiyorum"

Nick sırıttı. "O zaman yanlış yerdesin dostum! Koruyucuların huzurlu bir hayatı olması imkânsız."

İç geçirdi. "Haklısın. O zaman şöyle diyelim. Kısa ve çok labor öldürebileceğim bir hayat istiyorum."

Nick etkilenmişe benziyordu." Vooovvv... Demek ki tam bir savaşçı ruhuna sahipsin. Ve gözünü intikam hırsı bürümüş. Bunu sevdim." dedi sırıtarak...

Geyna-Layon'un FısıltısıWhere stories live. Discover now