Bölüm.2

345 65 18
                                    

     
  
       𝗛𝗶𝗸𝗮𝘆𝗲𝗱𝗲 𝗴𝗲ç𝗲𝗻 𝗸𝘂𝗿𝘂𝗺 𝘃𝗲 𝗸𝗶ş𝗶𝗹𝗲𝗿,       
      𝗸𝗼𝗻𝘂  𝗮𝗹ı𝗻𝗮𝗻 𝘀𝗮𝘃𝗮ş 𝘁𝗮𝗺𝗮𝗺𝗲𝗻 𝗵𝗮𝘆𝗮𝗹
      ü𝗿ü𝗻𝗱𝘂̈𝗿, 𝗸𝘂𝗿𝗴𝘂𝗱𝗮𝗻 𝗶𝗯𝗮𝗿𝗲𝘁𝘁𝗶𝗿. 𝗛𝗶ç 𝗯𝗶𝗿
           𝘁𝗮𝗿𝗶𝗵𝗶 𝗯𝗶𝗹𝗴𝗶𝘆𝗲 𝘇𝗮𝗿𝗮𝗿 𝘃𝗲𝗿𝗶𝗹𝗺𝗲𝗺𝗶ş
       𝗼𝗹𝗮𝘆𝗹𝗮𝗿 𝗴𝗲𝗿ç𝗲ği 𝘆𝗮𝗻𝘀ı𝘁𝗺𝗮𝗺𝗮𝗸𝘁𝗮𝗱ır. 

                        

                       İyi okumalar🤍

                             Bölüm.2

                                 🥀

        Rüzgarın şiddeti aklımdaki düşüncelere yetmezdi. Daha iyi bir hayat vardı.Ve ben hep ondan uzaktaydım. Çabalamakla geçen yılların sonunda gerçekten bir şeyler başarmıştım. Fakat rüzgar durmayı reddediyordu. Dünyanın bir tarafında geceyse bir tarafı mutlaka aydınlıktı. Dünyanın bir tarafı iyiyse bir tarafı mutlaka kötüydü. Rüzgarın bana hatırlatmak istediği buydu. İhtiyaç duyduğum her şeye aynı anda sahip olamazdım. Özgür bir gökyüzünde uçarken ,rüzgar hep bana dönmem gereken bir yer olduğunu hatırlatırdı. Dinlenmem gereken, güvende olduğumu  hissedeceğim bir yer.

Gökyüzü aydınlıktı. Yorgunluktan bacaklarım titrerken ,adımlarım hayli yavaştı. Bu Nicolas'ın umrunda değilmiş gibi kolumdan çekerek ilerliyordu. Askerlerin arasından geçmiş, küçük bir tepeye tırmanıyorduk.

"Türk müsün sen?" İfadesiz sesi sanki kulaklarımı tırmalıyordu.
"Evet." Tepenin etrafında askerler olsa da yukarısı soyutlanmıştı. Üstlerin olduğunu tahmin etmek zor değildi.

"İngilizce iyi konuşuyorsun. Buralarda ne işin var?"

Ağrıyan ensemi ovarken yüzüne bakmaya çalıştım." Sen neden burdaysan ben de o yüzden burdayım. Savaş kadını, erkeği ayırmaz."

İlk defa acımasız ve kendine ait bir ifadeyle baktı. Gözlerinde saf nefret belirmişti. Bana mı yoksa savaşa mı yönelttiğini anlamadığım bu ateş kısa sürede kayboldu.

"Kendini harcıyorsun." Sessiz kaldım.

Tepenin zirvesine adımımızı yeni atıyorduk ki, bize doğru koşan askerle durduk. "Nico demek döndün."
Soğuk ve kayıp ruhlar gibi aynı duruyordu hepsi gözümde. Onu farklı kılacak bir çok özellik olsa da tıpkı diğerleri gibi olduğunu düşündüm. Farklı yüzler ama aynı anlamlar, aynı ifadelerdi.

"Ganimetle döndüm hem de. Komutan Draco'yu görmek istiyorum."
Asker başını komutu almış gibi salladı. Bakışları kısacık bir süre bana dokunsa da koşarak ileride olduğunu şimdi gördüğüm barakaya girdi.

"Korkuyor musun?"

Derin bir iç geçirdim. Neyin ne kadar gerçek olduğunu algılayamıyordum. Dünya tepe taklaktı. Ölümümü duymuşken gözümü 100 yıllık bir geçmişte açmıştım. Kanlı bir savaşın ortasında kimsesizdim. Peki korkuyor muydum?

"Bilmiyorum. Bana ne yapıcaksınız?" Aslında kalbimde yerini anlamadığım bir sızı vardı. Nefesim zehirli bir gaz gibi göğsümde yaralar bırakıyordu.

Barakadan çıkan asker başını bir kez daha indirip kaldırdı. Nicolas'ın ilerlemesiyle ona ayak uydurdum.
"Seninle ne yapacağımıza komutan karar vericek hemşire." Sonlara doğru sesi bir fısıltıya dönüşmüştü.

Barakadan içeri girmemizle sessizlik yoğun bir şekilde duyularımı ele geçirdi.
"Asker!" Aksanlı tek bir kelime bile Nicolas'ın duruşunu değiştirmişti. Dik duruyordu ve tıpkı bir heykelden farksızdı. Karşısındaki adam onun üzerinde güçlü bir hakimiyete sahipti.
"Emredin."dedi ve asker selamı verdi.

Bir Avuç BarutWhere stories live. Discover now