Bölüm.6

188 29 3
                                    

Hikayede geçen olay ve kurumlar   tamamen hayal ürünüdür.   

           🚩Oy ve yorum yapmadan geçmeyin lütfen :)

                       İyi okumalar.

                          Bölüm.6

     İnsan kendini düşünerek de öldürebilir.

Günlerce ,damla damla zehrini kabul ederek başlar kefeninin içine girmeye. Ruhunu tabuta yerleştirir ve bedeniyle bir demet çiçek gibi o mezarın üstünde durur.

Kaygı parmağını sıkıca bağladığın ip gibidir derdi dedem. Bir süre sonra akan kanı durduran ve kurtulman gereken küçük bir ip parçası;

Ona göre çok kolaydı koparıp atmak. Benim içinse bu asla basit bir denklem olmamıştır. Bir gün her şeyi mahvedebileceğim ihtimali değil parmağımda boğazımda,nefes borumda, uykuya dalmadan önce saçma düşüncelerdeydi.

İpi koparmak istemediğim gerçeğiyle ise çok geç yüzleşmiştim. Ben baskı olmadan yapazmışım, düşünmeden edemezmişim gibi hissediyordum.

Haklı değildim. Bu günler içerisinde eski sıkıntılarımdan geriye ne kalmışdı ki? Planlamakla uğraştığım geleceğimden, korkularımı yenmek için çektiğim ızdıraptan iz mi vardı?

İşe gitmek için kurduğum alarmı defalarca kontrol etmeden uyuyamazdım.
Evden çıkmadan 3 kere kilitlediğimden emin olduğum kapım mesela şimdi açık unutsam bir şey farketmezdi.
Kilo almamak için her yediğim öğünü hesaplardım. Makyaj yapmadığım gün eksik hissederdim. Bir sürü şey sayabilirdim şimdi. Çok önemli değil miydi bunlar? Şimdi o kadar üzüldüğüme, düşündüğüme değmediğini anlıyordum.

İpi koparabilirdim ama bana boğulmak kolay gelmişti.

Yürüdüğüm yolun sonu yokmuş gibi gelirken düşüncelerim aklımı bir sürelik meşgul etti. Böyle olunca zaman algım da kayboluyordu. Ne kadardır at üstünde yürüdüğümü anlamak için bileğime baktım.
Boş bileğim durgunluğumu yıkıp geçmişti. Her zamanki zamanı kontrel etme tutkum yüzünden taktığım saat yoktu.

Doğduğum günden bu yana sahip olduğum hiç bir şey yoktu. Kalbime sızan sıvılar sıcak demir gibiydi.Önce yakarak geçip kendilerine yuva yapıyor, zamanla sertleşip kalıbım oluyorlardı.

Umutsuzca gökyüzüne baktım. Bulutların aralara düştüğü  mavilik bile farklıydı. Dünya bunca zaman aynıyken nasıl yersiz, yurtsuz hissedebiliyordum. Belki de yurt anlayışım yanlıştı.

Sonunda çok uzaklarda küçük karaltılar görünmeye başladım.Gözlerimi kısıp ne olduklarını anlamaya çalıştım. Bir grup insan gibiydi.Atın yavaşlayan adımlarını hızlandırmak için onun karnına ayaklarımla baskı yapmıştım.

Huysuzca kişneyince korkarak daha sıkı tutundum. Sütlünün aksine o beni hiç sevmemişti. Fakat üstünden atmak için de fazladan çabası yoktu.

Büyük adımlarıyla ileriye atıldık. Onun kalbini çalmak için uzun boynunu okşamaya çalışıyordum.Yumuşak derisinden elektrik geçmiş gibi dalgalandı. Gülmemek için kendimi tuttum.
Sanki hayvanın gururunu incitir de onu daha fazla kendime düşmam edermişim gibi hissetmişdim.

Soğuk rüzgar artık saçlarımı gözlerimin önüne dökünce eğilmekten vazgeçtim.
Ufuktaki insanlara yaklaştıkça içimi endişe kaplamıştı.Parmaklarım buz kalıpları kadar soğuktu. Kendimi toparlamak için onlara yaklaştığımız son saniyeler yetmişti.
Galiba bu hızlı hayat temposuna alışıyordum.

İnsanın alışamadığı ne vardı ki? En olmaz dediği şeyler bile bir süre sonra hafifleyip kayboluyordu. Alıştığım şeylerinin çok kötü olduğu hissiyatına kapılmamak elde değildi.

Bir Avuç BarutOù les histoires vivent. Découvrez maintenant