1

2K 166 95
                                    

Evet evet evet.
Başlıyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim.
Gazamız mübarek olsun.

;

Eğer nasıl bir hayat yaşayacağını bilseydin, yinede doğmak ister miydin?

"Sikeyim" sessiz, cılız ve birde ağlamaklı sesiyle ayağa kalkmaya çalışan genç çocuk, ağrısı fazlalaşınca durup bir müddet bekledi ve yavaşça kalktı.

Sağ kulağının bir karış üstündeki yaradan akan kan ile yüzü ve ardından beyaz gömleği kan lekesi olan çocuk ağlayarak gölete atılan çantasını aramaya başladı. Burnunu çekmekten, ağlamaktan kızarmış, tahriş olmuştu ve tahriş olduğu için sızlıyordu. Kot pantolonu gölete düşmesinin sebebiyle sırılsıklam olmuş, her yeri vıcık vıcık yosunlar ve bir takım bitkilerle kaplıydı. Söylemeden geçemeyeceğim, çok kötü kokuyorlardı.

Çantasını bulan çocuk homurdanarak ve suratını asarak göletin içinden almış havaya kaldırmıştı. Kaldırdığı gibi su akmayı ihmal etmemişti. Defterleri, ders kitapları ve muhtemel en sevdiği kitabı ıslanmıştı. Ve birde 'Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi' adını verdiği ve içinde bir sürü liste haline getirdiği şeyler vardı.

"Komik değildi, hemde hiç!" Ağlamamak için tuttuğu nefesi boğazını acıtırken konuşuyor, homurdanıyordu. Her eşyasını göletten topladığına emin olduktan sonra yavaşça dışarı çıktı. Çıktığı gibi üşümüş, titremişti. Çokta büyük olmayan bir kayanın üstüne çıkıp oturmuş ve gölü izlemeye başlamıştı. Sessizce ağlayarak göleti izliyor, ölmeyi diliyordu.

---

Titrek alınan nefesler. Gülüşmeler. Korku. Kan. Hepsi bir karedeydi. Her iki kolu başka bir yaşıtı tarafından tutulup, kendisini sabitlemişken, karnına yediği kaçıncı sopası olduğunu unuttuğu an bir sopa darbesi daha aldığında ağlamaklı bir inleme çıktı dudakları arasından.

"L-lütfen...Durun" Burnundan, ağzından, patlayan kaşı ve dudağından akan kanlarla birlikte sessizce bir ricada bulunan çocuk, kendisini bırakmalarını tabiki ummuyordu ama belki. Tanrı belki kendisine acır ve bırakmalarını sağlardı.

"Ahh hadi ama Kook! Eğleniyoruz burada şekerim. Neden bırakayım şimdi seni?" demir sopayı soğuk beton ile kavuşturan, lisenin başından beri Jungkook'a sözel ve fiziksel olarak hem zorbalıkla hemde tacizde bulunan, Jungkook'un korkulu kabusu ve aynı zamanda en büyük düşmanı, zorbası olan o çocuk tek bir kafa hareketi ile iki kolundan tutan çocuklara emir vererek bırakmalarını sağlamıştı.

Çenesini kavrayıp kendine çekmiş. Dudaklarını, kanlı dudaklara bastırdı. Jungkook hızlıca kafasını çekip yere tükürdü. Çocuk önce öfkeyle güldü ardından ağlamaktan kızaran yanağa sert bir tokat geçirdi. "Görüyorsun değil mi Jungkook? Eğer benim olmayı kabul etseydin bunlar başına gelmezdi." karnına sert bir tekme attı. Sol omzundan itip sırt üstü yere serdi ve ardından karnına kalın tabanlı botları ile baskı uyguladı. "Seni prensler gibi yaşatabilirdim"

Reddedilmenin verdiği öfke, kibir, artı olarak fazla egolu oluşundan ötürü Jungkook'un kendisini tam 3,5 yıl önce reddetmesinin verdiği hazımsızlık ile başlattığı zorbalık dile getirilemeyecek kadar ağır ve acılıydı. Zorbalıkları takip eden taciz Jungkook'u her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu.

"Seni s-sevmiyorum... N-neden anlamıyorsun?" karnındaki baskı daha da artmıştı, hatta öyle ki nefes bile alamıyordu. Öksürmeye başlayan çocuğu görünce son gücüyle karnına bastırıp geri çekmiş, vakit kaybetmeden sol eline basmıştı.

"Aptal! Beni sevmemeni böyle ödüyorsun işte Jungkook!" ve yüzüne sert bir tekme yiyen Jungkook öyle bir çığlık atmıştı ki o an için Tanrıların bile kulağına gitmişti bu. Jungkook'u tek bırakarak aslında onu ölüme bırakmışlardı. Ama yemin edebilirlerdi, eğer Jungkook'un onu yapacağını bilselerdi asla yalnız bırakmazlardı.

Jungkook yavaşça yerinden kalkıp gölete doğru adımları. Ellerine büyükçe bir taş aldı, öyle büyük ve ağırdı ki o taş, tek eliyle taşıyamıyordu bile.

"Özür dilerim. Çok özür dilerim. Özür dilerim." derin bir nefes, sıkıcı yumulan gözler. Göletin ortasında, daha gençliğinin baharında olan bir çocuk. Kafasına geçirdiği taşla bayılmış, gölete düşmüş ve canını kendi almışt.

Cesedi ise asla bulunamadı.

-Yıl 998-

"Yaa~ Taehyung! Sürekli aynısını yapıyorsun!" ayağını sertçe yere vurup, kollarını kavuşturdu. Dudaklarını büzüp sevgilisine sırtını döndü. Kendince küsmüş, naz yapmış oluyordu.

"Ne yapıyormuşum?" kaslı kollarını ince bele sarmış kendine yapıştırmıştı. Kalın kraliyet kıyafetleri yüzünden onun tenini tamamen hissedememesinin öfkesini içinde besliyordu.

Öyle hastalıklı bir ruha sahipti ki, sevgilisinin giydiği kıyafetleri bile kıskanıyordu. Onu sadece o hissetsin, o ellesin, o dokunsun istiyordu.

"Önce beni arsızlaştıran sensin, sonra Jungkook çok arsızsın diyen de sensin! Küstüm!" beyaz boyuna sulu bir öpücük bahşetti esmer adam. Şımarık, bebek gibi olan sevgilisini bir kez daha öptü.

"Çok güzelsin" sevgilisini kendine çevirdi. Büyük ellerini ince bel üzerinde ki yerine yerleştirdi. Sevgilisinin yüzündeki o muzurca gülümsemeyi görünce sırıttı.

"Yaa~, çok mu güzelim?" kollarını esmer adamın boynuna dolamak için ayak uçlarına yükseldi. Ama en uçta olmasına rağmen hâlâ tam saramıyordu adamın boynunu. Sadece parmakları ile kavrayabilmişti.

"Ah Jeongguk ah" elleri belinden aşağıya kayıp kalçaları tuttu. Hızla kucağına alıp yatak odalarına ilerleri. Neredeyse her gece sevişmelerine rağmen birbirlerine doyamıyorlardı.

Ve güneş tepeden indi, yerini gecenin karanlığı sardı. İki beden sanki bir daha asla bir araya gelemeyecekmiş gibi birleşti.

---

"Taehyung" sevgilisinin kaslı göğüsünü yastık olarak kullanan Jeongguk, sevgilisinin göğüs ucu ile oynarken ona seslendi. Ardından gelen ses ile onu dinlediğini anlayan Jeongguk vakit kaybetmeden konuşmaya başladı.

"Eğer bana bir gün bir şey olursa-"

"Sana asla bir şey olmayacak Jeongguk"

"Ama eğer bir gün olursa-"

"Sana asla bir şey olmayacak Jeongguk dedim."

"Tamam, bana asla bir şey olmayacak. Sen her zaman beni koruyacaksın. Değil mi?" kafasını kaldırıp sevgilisine baktı. Göz göze gelince kalp ritmi değişen Jeongguk gülümsedi.

"Her zaman" iki saniyede kafasını kaldırıp sevgilisinin dudaklarına küçük, hızlı, cilveli bir öpücük kondurdu.

"Alla beni pulla beni al koynuna" belindeki el sıklaştı. Kendisine daha çok yaklaştırdı. Onun böyle cilveli, şımarık, bebek gibi ilgi istemesini çok seviyordu. Eriyordu resmen.

"Gözüm senden başkasını görmez oldu" yavaşça sevgilisinin kucağına çıkıp oraya yattı. Kafasını esmer adamın boyum girintisine yerleştirip, her nefesini boynuna vermeye başladı. Biliyordu, onun neyi tahrik ettiğini ezberlemişti.

"Gönlüm senden bir şey ister, nasıl desem?" saçları arasına giren elle mayışmaya başlayan Jeongguk, sesleri yavaş yavaş duymamaya başlamıştı. Ama son duyduğu cümlelerle yüzündeki gülümseme, paha biçilemezdi.

"Senin için dağları deler yollar açarım, senin için denizleri kuruturum, senin için gök kubbeyi yerlere çalarım. Canımı iste, canım bile sana kurban."

-

Devam edecek...
Alxkskckw
Bence güzel gidiyor.
(kendimi avutma şeklim)
Ne var şarkı sözüyle bitirdiysem!
Şarkıyı çok seviyorum!
Sana ne?
Hür doğdum
Hür yaşarım
Kime ne
Kime ne
Şaka şaka

Bay bay💗

It's no coincidenceWhere stories live. Discover now