4

1.5K 194 109
                                    

Uzuuunnn bir zamandan sonra merhabalar.

Evet evet evet.

Biliyorum, uzun zaman oldu.

Ama napim. Çalışan bir baaayaaan olduğum için bölüm yazmak benim için zor.

Sorry guys...

Ve biliyorum.

Şarkı çok uyumsuz ve saçma.

Şarkı seçimlerim kaka gibi.

Neyse.

Başlıyorum.

-

Jungkook yattığı yumuşak, kalın, bordo ve siyah renklerin hakim olduğu çarşafı ve oldukça büyük olan yatakta doğrulmuştu.

En son hatırladığı tek şey büyük, iri yapılı bir adamın onu uyurken izlemesiyken, Jungkook burnunu çekip ayağa kalktı.

Odada birden çok kapı vardı ama en büyük kapı yanındaki kocaman yatağın tam karşısında olanıydı ve Jungkook dışarı kapısı olabileceğini akıl ederek orayı açtı.

Kapının ardında bir taht vardı, etrafta bir sürü duvara asılmış kılıç ve resimler vardı. Resimlere tek tek bakarken dün geceki adamın resmini görmüştü. O sırada bir ses geldi.

Kapı açılmıştı.

İçeriye bir asker girdi. Kafası eğik gelen asker kendisinin önünde saygı amaçlı eğildi ve ağzını araladı.

"Prens Jeongguk, eğer kendinizi iyi hissediyorsanız Efendi Taehyung sizi yemek masasında görmekten büyük mutluluk ve onur duyacağını iletmemi istedi."

On dokuz kelimelik bu uzun cümleden tek anladığı şey Taehyung diye birinin kendisini Jeongguk sanması ve onu yemek masasına çağırması olmuşken karşısında ki askeri takip etmişti.

Bu yerin çok büyük olduğunu tam sekiz dakikadır yürüdüğü koridorun sonundan yemek masasına geldiğini anlamak zor olmamıştı.

Büyük ve uzun bir yemek masasının başında oturan, dün gece yaralarını temizleyip, onu giydiren ve uyurken onu izleyen, muhtemelen ismi Taehyung olan adam vardı.

"Otur" ölüm sessizliğini bozan adama karşılık hızla adamın çaprazında olan sandalyeye oturdu.

Yanındaki adam kendisinin tabağına masada olan yemeklerden koydu. Bardağına ise meyve suyu doldururken diğer bardağında ise sıcak süt vardı.

Süt severdi. Her akşam, yemekten sonra bir bardak içmeden uyuyamazdı.

Adam ise kendi bardağına şarap isterken önce Jungkook'un tabağına, ardından gözlerine baktı. "Neden yemiyorsun Jeongguk?"

"E-efendim..." kendisini yemeğe çağıran askerin ona efendi diye hitap ettiği için önemli ve saygın biri olduğunu hesaba katarak efendim diye konuşmaya başlayacakken adam onun sözünü kesti.

"Bana efendim deme... Geceleri hariç" gecelerden kastının ne olduğunu ilk baş idrak edemediği için "Peki" dese bile sonra sevişmekten bahsettiğini adamın sırıtışından anladığı sırada yanakları kıpkırmızı olmuştu.

"Ş-şey ben... Ben Jeongguk değilim, siz beni biriyle karıştırıyorsunuz. Benim eve gitmem lazım..." adamın kendisini dinlemediği aşikardı. Kafasını sallayıp yemeğini yerken böyle görünüyordu.

"Seni dinliyorum Jeongguk" derin nefes alarak devam etti.

"Ben Jeongguk değilim. Benim ismim Jungkook. Jeon Jungkook. Şey, benim eve gitmem lazım. Annem babam beni merak etmişlerdir. Biraz daha geç kalırsam babam bana çok kızar. Hem, hem benim ödevlerim var, sınavlarım var. Benim ders- beni dinliyor musunuz?"

Şarabı bittiği için hizmetçilerinden şarap isteyip yemeğine devam edem adama kaşlarını çatarak baktı. Dinlenmemekten hoşlanmazdı.

"Dinliyorum." ağzına et parçası atıp çiğnerken kendisine baktı. Sıkıntılı bir nefes verip ağzına yemekten bir lokma artı ve ağzı dolu konuşmaya başladı.

"Yani benim gitmem lazım."

"Tamam, gidersin. Önce yemeğini bitir." geçiştirildiğinin bilincinde olan çocuk derin nefes alarak adama baktı.

Her şey çok garipti. Giysiler, yemekler, bu adam. Sanki, sanki kraliyet döneminde gibiydi.

"Sana yemeğini bitir dedim Jeong- Jungkook." daha iki lokma yediği yemekle doyduğunu hisseden Jungkook mızmızlanarak söylenmeye başladı.

"Ama doydum."

"Daha iki lokma yedin. O tabak bitecek." önündeki dolu olan tabağa bakıp dudaklarını büzdü.

Adam, yani isminin Taehyung olduğunu tahmin ettiği adam, kendi tabağından dolu bir kaşık aldı. İlk baş onun yiyeceğini düşündüğü için mutlu olsa bile o dolu kaşık kendisi içinmiş.

"Aç ağzını." ağlamaklı sesler çıkararak ağzını açan Jungkook dolu olan kaşıktaki bütün yemeği ağzına doldururken yanakları şişmiş, dudakları küçücük olmuştu.

"Meyve suyundan iç hadi." Taehyung kendisine meyve suyundan da içerip kendisini izlemeye başladı. Yutkunduğunu görünce tekrardan bir kaşık yemek alıp uzattı.

Böyle böyle derken tabak bitti, masadan kalkıp yatak odasına gittiler. Jungkook ise her fırsatta eve gitmesi gerektiğini söylüyordu.

Taehyung ise her seferinde peki diyerek onu oyalıyor, geçiştiriyordu.

Yatak odasına geldikleri zaman Jungkook tekrardan konuşacakken Taehyung lafa atladı.

"Bak Jungkook. Hiç bir yere gitmiyorsun. Artık buradasın, yanımdasın. Tamam mı?"

"Ama ben sizi tanımıyorum. Tanımadığım birinin yanında kalamam."

"Ben seni tanıyorum, bu yeterli." Jungkook yavaşça nefes alırken Taehyung'a baktı. Ciddi görünüyordu.

"Nereden tanıyorsunuz?"

"Öncelikle şu resmiyeti bırak. Sevgiliyiz biz." Jungkook son duyduğu şu"sevgiliyiz" kelimesini duyunca istemsizce bağırmıştı.

"Ne?!" Jungkook daha olayı kavrayamadan Taehyung onun belini kavradığı zaman Jungkook iyice şok olmuştu.

Taehyung yatağa oturdu, Jungkook'u ise kucağına oturttu. Bir koluyla incecik belini kavradı. Bir eli ise yanağını okşadı.

"Benim için yaratıldın. Hem geçmişte hem gelecekte."

_

Ya amk bir dur. Bir sövme. Bir dur. Bir dinle.

Hastayım aq.

Ondan şey oldu kısa oldu.

Yoksaaaa beni biliyon.

Uzun bölüm atarım ben.

Neyse.

Şimdi şöyle. Callous'a daha bölüm yazıyorum. O baya uzun oldu ilk bölümü. O yüzden daha gelmedi. Yoksa şey ederim ben. Beni bilion.

Hayde gitti ben.

Baybay
💗

EDİT;

İg gurubu kuruyorum. Çünkü artık ficlere tek başıma yetiştiremiyorum. Aranızdan bir kaç kişiyi seçeceğim.

İg; darkxwine69

https://instagram.com/darkxwine69?igshid=OGQ5ZDc2ODk2ZA==

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 14 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

It's no coincidenceWhere stories live. Discover now