3

1.4K 186 63
                                    

Merhabaaa

Nasılsın?

Bende iyiyim sağol canım😽😍

Başlıyorum.

Hadi bakalım hayırlısı.

-

Aradan aylar geçmesine rağmen büyük yas, ilk günkü gibi devam ediyor, Jeongguk'un ölmüş olması en çok Taehyung'u yaralar iken imparatorluk'ta büyük bir yasa boğulmuştu.

Kutlamalar yapılmıyor, düğün olmuyor, eğlence verilmiyordu. Adam akıllı içki bile içen yoktu. Çünkü herkes Jeongguk'u çok seviyordu.

En çokta Taehyung.

Taehyung artık eskisi gibi değildi. Hiç konuşmuyor, yemek yemiyor, dışarı çıkmıyordu. Elinde ise sürekli Jeongguk'un tacı varken taht üzerinde oturuyordu.

Kalbi hâlâ deli gibi yanıyordu. Eskiden Jeongguk'un aşkından yanan kalbi, şimdi sadece acı içinde can çekişirken her geçen saniye kusmak istiyor, karnına biri vuruyormuş gibi hissediyordu.

"Efendim, bağışlayın. Ama Kral Kang sizlere bir mektup yollamış." yavaşça Taehyung'a yaklaşan asker elinde ki mektubu önce uzatmış almayınca yanına bırakmıştı.

Taehyung ise bunu umursamadan hâlâ elinde ki kraliyet tacına bakıp ağlamamak için kendini sıkarken bir anda kalbi acıdı.

Sanki biri kalbine hançer saplamış gibiydi.

Yüzünü buruşturup ayağa kalkan Taehyung yere düşen ve içinde ne yazdığını umursamadığı muktubun yere düşmesini sağlarken, yavaş yavaş yatak odasına gitmeye başladı.

Ama elindeki tacı bir an bile olsun bırakmıyor, elinde sıkı sıkı tutuyordu.

Yavaş adımlar eşliğinde yatak odasının kapısının önünde durdu. Tedirgindi. Kalbinde isim veremediği birşeyler oluyordu ve bu hiç hoşuna gitmemişti.

Askerler kapıyı açarken Taehyung hızla içeri girdi ve kapıyı kapattı. Yatağına doğru ilerlerken hayatı boyunca görüp görebileceği en muazzam şeyi gördü.

Bu gerçek olabilir miydi?

Bu, gerçek miydi?

"Jeongguk" fısıldadı. Elindeki taç yere düşerken yatağında yatan çocuk korku ile kendisine bakıyor. Ağlıyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu.

-

"Tanrım" çıkan cılız ses, ağlamaklı bir ses tonu ile konuşan çocuk, yattığı yerin yumuşaklığını fark ettiği an kafasını kaldırdı.

Bordo ve siyah renklerin hakim olduğu, dört artı bir evden bile daha büyük olan, büyük gardrobun kulpları ve kenar köşeleri saf altından parlayan, kocaman bir boy aynası olan bir yatak odasında uyandı.

Okul kıyafetleri sırılsıklam olmuş, kafasından kanlar akıyordu ve yüzünün yarısı kana bulanmıştı. Karnı çok acıyordu. Demir sopa ile yediği dayak yüzünden kolları, bacakları, sırtı, karnı acıyordu ve her yeri mosmordu.

Etrafı incelerken kapı açıldı. Korku ile kapıya bakan çocuk karşısında görüp görebileceği en yakışıklı yüzü gördü.

Esmer, uzun boylu, hafif sakallı, siyah ve biraz uzun saçlı, büyük cüsseli bir adam, Jeongguk'a bakarken elindeki taç yere düşerken fısıldadı.

"Jeongguk"

Nefesi kesildi, elleri buz kesti, kalbi deli gibi atarken, yavaş adımlarla ona yürüdü.

It's no coincidenceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin