first sourness

40 2 3
                                    

'' Benim hayatımın amacı ne ve onunla ne halt edeceğim? Bilmiyorum ve korkuyorum. Asla istediğim bütün kitapları okuyamayacağım; olmak istediğim bütün insanlar olamayacağım ve yaşamak istediğim bütün hayatları yaşayamayacağım. Kendimi istediğim bütün becerileri edinecek kadar eğitemeyeceğim. Bunları neden istiyorum? Hayatımda mümkün olan zihinsel ve fiziksel tecrübelerin tüm renklerini, tonlarını ve çeşitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum. Ve korkunç derecede sınırlıyım... Uğrunda yaşayacağım çok şey var, yine de anlaşılması mümkün olmayacak kadar hasta ve üzgünüm.''

Uyumak zorunda bırakıldığım bu ıslak toprak zeminin neden hiçbir şekilde acılarımı emmek istemediğini bilmiyordum.Ben...ben bu taşımakta zorlandığım,bütün eklemlerimi git gide çürüten bu acıların artık başka bir sahipleneni olsun istiyordum.Uyumayacağımı, hayır artık bir daha asla uyumak denen şeyi hak ederek yapamayacağımı bile bile bu mezarlığı seçmiş,dalgalar sırtımına uzanıp tekrar kaybolurken yalnızca babamın bana sarılmasını arzulamıştım.Baekhyun yıllardır beni görmek istemediği için önce hayatımdan,sonra ruhuma diktiğim o parçasını koparıp gitmişti.Yıllardır kimse tarafından görülmüyor, o yabancı kimseler artık benimle konuşmak bile istemiyordu.En az toprağa batırdığım ve soğukluğuyla hiç değilse farklı bir şeyler hissettiğim parmaklarım kadar ıssızdım.Hayatımda, artık'la başlayan cümleler,kelime kümeleri o kadar fazla, o kadar aşırıydı ki...

Bilmiyorum...artık bilemiyorum hiçbir şey,sadece ruhumun etimden çekildiğini, küçüldüğü ve yer yer kaybolmaya başladığını hissediyorum.

*Gözlerim kapalı olsa da göz yaşlarım kirpiklerim çalılık yaptığı o aralıktan çıkıp denizin toprağına karıştı.*

Sanki ruhum,etimin üzerine örtülen saydam bir örtü gibiydi.Zaman geçip, yaşam içerisinde bağışıklık kazandıkça ve her şeyden tahammülsüzü acılar tenimin hemen altında kurtlaşarak ceninleştiğin de, ruhum inceldiği kısımlardan çürümeye başlıyordu.Artık ruhumu etimin üzerinde bütün olarak değil,birbirinden kopmak üzere delikleşen küçük parçalar halinde hissediyordum.

Belki de tanrı bunları hak ettiğimi düşünüyordu,daha ne kadarını hak etmemiştim ki ?

Gözlerim kapalı halde öylece uzanmak sandığım ve düşündüğümden daha sancılıydı.Karanlık acılarıma istediği özgürlüğü veriyor ve asla terk etmiyordu.Baştan aşağı ıslanmıştım.Saçlarım dalgaların parmaklarından tutmuş,onunla beraber okyanusun derinliklerine koşuyordu.Babama küçük bir öpücük bırakıp,gözyaşlarımı sildim önce.Sonra doğrulup dizlerimi kucağıma yasladım,başımı ise babamın mezar başlığına.Bunu yapmak sanki o yaşıyormuşta, başımı onun omzuna bırakıyormuşum gibi huzurlu hissettirmişti o an.Hissettiğim bu çocukluk duygusuyla dudaklarım geniş bir tebessümle gerildi.

Hem ağlıyor hem gülüyor muydum? Belki..kocaman bir evet!

Ama biraz sonra geriye sadece gözyaşlarım kalacak,tebessümler sanki hiç var olmamış gibi kaybolacaklardı.

Bir anda neden bilmem,şu an artık bu dünya'ya ait olmaktan vazgeçsem ne olurdu diye düşündüm.Ve sonra bir başka düşünce,bu soruma cevap verdi: Hiçbir şey!
İçimde bu cevapla oynadım bir süre,ordan oraya fırlatıp kanattım.Duvarlara çarptım,incittim.Neden hiçbir şey diye ciyakladım suratına.Nasıl ya ?

Sahiden hiçbir şey miydi? Bu kadar mı?

Sinirlenmiştim.Belki de biraz kırgın.Ölsem umurunda olacağını bildiğim birine sahip değildim.Ben bir şeye, cansız ya da değil o hiçliğe bile ait değildim.Parmaklarımı gözlerimin içine saklayıp gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım.Ortada ağlanacak bir şey yoktu.Elbette yoktu.Ama neden durduramıyordum? Neden durmuyorlardı?

Derhal doğrulup henüz bileklerime kadar gelen okyanusun ilerisine yürümeye başladım.Hayatım boyunca sudan ve yüzmekten nefret ederek yaşamıştım.Şimdi ise o suyun içerisinde yüzme bilmediğim halde kaybolmak ve saklanmak ve asla ulaşılmamayı hedefliyordum.Göz yaşlarımsa kalbimin hala attığının bir göstergesiydi, aklen bunun doğru ve mantıklı olduğunu biliyordum.Bu intihar ağlanılacak değil, bizzat zaferin ta kendisiydi.Fakat amalarım vardı.Ve kalbim her şeyin üstündeydi,bu yüzden tenimden süzülüp okyanusa karışıyorlar,onu besliyorlardı.

Ayaklarımın zeminle olan ilişkisi git gide yok olmak üzereydi.Su artık belimin yakınlarında korkumun hemen uçlarındaydı.Parmaklarımı göremiyordum,gözden kaybolmuşlardı.Git gide bir cenazeye dönüşüyordum.Her iki yanımdan uzanıp okyanusun üzerinde yüzen saçlarım,biçimsiz bir şekilde hareket ediyor,birbirlerine çarpıyor ve tekrar yüzmeye dönüyorlardı.

Güneş ise,tam karşımda doğumuna hazırlanıyor, ışıklarını sessizce bulutların grimsi tenine bırakıyordu. Dalgaların,hadi acele et,buraya gel! dercesine hızlandığı o an, yüzüme çarpan suyun akabinde bir ses duydum.Hemen arkamdan,mezarlığın olduğu yerden geliyordu

''Ne yapıyorsun Autumn!''

Baba?

Arkamı dönüp sesin geldiği yeri görmek istedim.Biri ne yaptığımı sormuştu.Döndüm de.

Ama kimse yoktu. Yok.

Tekrar çevirdim yüzümü güneşe .Artık yok olmak üzereydim.Fakat yine aynı ses.

''Autumn,hayır!''

Bu defa sesin sahibi kaybolmadan arkamı dönüp kimin beni durdurmaya çalıştığını görmek istedim.Bu, babam değil.

Hıçkırmamak,duyulmamak için çenesini çocuklar gibi büzen Baekhyun'du.O burdaydı.Benimle.Tıpkı çocukluğumuzdan mezun olduğumuz günlere kadar yanımdan asla ayrılmamış gibi.

Şimdi kıyıda,benden çok uzakta ne yaptığımdan en az varlığı kadar emin bir şekilde bana bunu yapmamam için yalvaran gözlerle bakıyordu.Siyah bluzunun koluyla gözlerini sildi,sanki saniyeler sonra tekrar ıslanmayacaklar gibi.

''Buraya gel.'' diye fısıldadı sonra,ağlamaklıydı.

''Gelemem!'' diyerek bağırdım ona. ''Sana o kadar çok mektup attım ki..Baekhyun seni o kağıtlara o kadar çok yazdım ki...İstemiyorum,hayır.Gelemem. Git !''

''Mektuplarının hepsini okudum.Yazamadıklarını,söyleyemediklerini bile okudum.Artık burdayım Autumn.Sonsuz kez yanındayım.Hiç gitmemiş gibi.Beni incitip,yanında olduğum her an öldürmene rağmen,döndüm.Şimdi istesen de gidemem.''

Autumn  \ diariesWhere stories live. Discover now