I

5.8K 444 527
                                    

Ekim 1960

Köy halkı, günlerinin çoğunu Çavuşçu Gölü’nün etrafını ağaçlandırmaları için köye gelen görevlilere yardım ederek geçiriyordu. Kadınlar, çalışan insanlara yemek ve çay pişiriyor; erkeklerden birkaçı ise içmek için temiz su getiriyordu. Çavuşçu Gölü’nün etrafındaki bataklıklar ve sazlıklar işlerini zorlaştırsa da herkes canla başla çalışıyor, gölün etrafını canlandırmak için büyük çaba sarf ediyordu. Bir yandan ağaçlandırmalar yapılırken diğer yandan Çavuşçu Gölü’nün derelere bağlanması için çalışmalar yürütülüyordu. Bu sayede köydeki işsiz insanlar da iş imkânlarından faydalanabilmişti. Gölün kuzey ve güneyinde binlerce hektarlık sulak alanlar kurutularak tarım alanlarına çevriliyor, kuzeydeki bataklıklar da bu süreç sonunda ortadan kayboluyordu. İnsanlar geçim derdine düşmüştü. Köy ise yavaşça değişime uğruyordu. Köyün yeni gelini, kocasının yolunu gözlerken gün saymakla meşguldü. Genç adam, çalışmak için birkaç ay önce Konya’ya gitmişti. Genç kadın da altı aylık gebeydi. İki kişiden oluşan aileleri büyürken ihtiyaçları da giderek artmaya başlamıştı. Köyde yapılabilecek tek iş tarım ve hayvancılıktan ibaretti ve bu işlerle uğraşan insanlar kıt kanaat geçinebiliyordu. Bebeğin de yükü omuzlarına binince aralarına hasret girmişti.
Genç kadın, işçiler çalışma alanından dağılınca karanlık çökmeden evvel gölün etrafındaki değişimi görebilmek için evden ayrıldı. Uzun zamandır gölü izlemeye gitmemişti. Hafiften esen yel, şiddetini giderek arttırmaya başladığında üşümüş ve ceketinin düğmesini ilikleyip hızlı adımlarla toprak yolda ilerlemeye devam etmişti. Fidanların tamamı neredeyse dikilmişti. Gelecekte nasıl görüneceklerini düşündü. Bu tatlı düşünce gülümsemesine neden oldu. Güneş gökyüzünü terk ederken geride bıraktığı kızıl denizi hayranlıkla izlemeye başladı. Elini karnında gezdirip bu yolda bebeği ve kocasıyla yürüyeceği günleri düşlemeden duramadı. Göle yaklaşırken gölün çevresindeki sazlıklar karşıladı onu ve karnında kıpırdayan bebeğini. Toprak yol, gölün kıyısına bitişikti. Gölün ortasında küçük bir ada vardı. Dar uzun bir kara parçası ada ve kıyı arasında köprü görevini üstlenmişti. Gölün kenarındaki büyük taşa oturdu ve manzarayı izlemeye koyuldu. Tam karşısında sıraya dizilmiş dağlar gökyüzüne doğru uzanıyordu.
Kadın, manzaraya kendini kaptırdığı esnada etrafından gelen çıtırtı sesleriyle irkildi. Başını geriye çevirerek sesin kaynağını aradı. Başını göle doğru tekrar çevirdiğindeyse bir adamla burun buruna geldi. Ellerini ağzına götürüp bağırdığı sırada korkuyla yutkunarak söylenmeye başladı. Bu sırada adam, kadının korkmuş yüzünü incelemekteydi. Kadın lanetler okuyarak ayağa fırladığında koluna yapışarak kaçmasını engellemişti. Adamın yüzünde yayılan gülümseme oldukça rahatsız ediciydi. Safir gibi parıldayan gözleri sanki büyülüydü. Hafif yanık esmer teni güneşin son kırıntıları altında ışıldıyordu. Uzun boyu ve kalıplı vücuduyla heybetli bir görünüm sergiliyordu. Yüz hatları çok keskin ve sertti ancak bakışları yumuşaktı. İnsanı aynı anda hem rahatlatıyor hem de korkutuyordu. Adam da kadının gözlerinden alamamıştı bakışlarını. Açık yeşil gözlerinin etrafını çevreleyen uzun ve gür kirpikler bir ok gibi saplanmıştı yüreğine. Başındaki gülkurusu yazma dudaklarıyla aynı tondaydı. Süt beyazı teni güneşten kalan son kırıntılarla parıldıyordu. Sarı bukleleri yazmasının kenarından sarkarken büyülendiğini düşündü adam. Gözlerini ondan bir türlü ayıramadan izlemeye başladığında kalbi göğüs kafesini zorlamıştı. Kadın, yanakları kızardığında derin bir iç geçirdi.
“Kimsin sen?” sorusunu yöneltti kadın adamın sırıtmasına karşılık. Sesindeki tını korkuya, öfkeye ve heyecana bulanmıştı. Elini başına götürüp gece gibi simsiyah saçlarını karıştırdı adam ve bu soru karşısında ona içten bir gülümseme bahşetti. Kadın da bir çeşit büyü altındaymış gibi hissetmişti kendini. Adamdan korkuyor lakin gözlerini ondan bir türlü ayıramıyordu. Bir bilinmeze çekiliyor gibiydi.
“Amora.” Bir melodi gibi doldurmuştu kulaklarını adamın yumuşak sesi. Tuhaf bir bakış atıp daha önce hiç duymadığı ismi düşündü. İşçilerden biri olduğunu varsayarak kolunu kurtarmaya çalıştı. Parıldayan gözlerini adamın gözlerine dikip delici bakışlarıyla öfke saçtı. Kadın, hiç tanımadığı bir adam ile yalnız başınaydı ve bu durum onu çok korkutuyordu. Adama karşıysa korktuğunu belli etmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu.

ÇAVUŞÇU GÖLÜ (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin