Değişim

4 0 0
                                    

   İhsan Bey şehrin rahatına alışmıştı, artık o da şehirin değiştirdiklerinden olmaya başlamıştı. Nilay Hanım eşindeki değişiklikleri fark etmeye başlamıştı. Artık eskisinden çok daha fazla kazanmaya başlamıştı İhsan Bey ve bu paranın ortak olduğu bir kuyumcudan geldiğini söylüyordu eşine. Ancak Nilay Hanım pek ikna olmuş değildi.

"İhsan yoksa kumara mı başladın ?" dedi.

İhsan Bey sakin bir şekilde " Kumar oynasaydım eve parayla dönebilir miydim?" dedi. Pek şanslı bir insan sayılmazdı İhsan Bey.

" Daha önce söylediğim gibi, bir işyerine ortak oldum, bilirsin ticaretten anlarım" diye devam etti.

Nilay Hanım " Umarım haklısındır." dedi .

Yine de Nilay Hanım'ın içi rahatlamamıştı. Ancak yıllardır insanlara kolayca güvenmesi dışında bir kusuruna rastlamadığı eşine inanmayı tercih etti.

Bir gün Nilay Hanım evde kızı Suna ile ilgilenirken bir komşusu onu ziyarete geldi. Çevresindeki diğer patavatsızlar gibi doğrudan lafa girdi. "Komşum, İhsan Bey bu günlerde çok para harcamaya başlamış diyorlar, memur adam ne kazanıyor da harcayacak. Acaba o da mı kara paraya bulaştı ? Amaan, bugünlerde rüşvet almayan mı var ? Bir işini gördürmek için ya paran olacak ya da ..."

Nilay Hanım lafı daha fazla uzatmasına müsaade etmeden araya girdi "Buraya sağdan soldan duyduğunuz saçmalıkları anlatmaya geldiyseniz daha fazla dilinizi yormayın. İhsan haketmediği parayı evine getirecek biri değil. Onu çevrenizdeki diğer insanlarla karıştırmayın."

" Siz istediğinize inanın Nilay Hanım, er ya da geç siz de farkedeceksiniz"

Her ne kadar dedikoducu komşularının her üç sözünden ikisinin yalan olduğunu biliyor olsa da Nilay Hanım'ım şüpheleri kuvvetlendi. Hayatını güven üzerine kurmuş olan bu hanımefendi için şüphe hayatında pek karşılaşmadığı kuvvetli bir duyguydu. Her ne kadar eşine inanmak istesede kendine engel olamadı, ancak doğruyu öğrenmek için ne yapması gerektiğini de bilmiyordu.

Bir süre düşündükten sonra doğruların ortaya çıkmasının zamana bağlı olduğuna karar verdi. Ne yapması gerektiğini ilerde olacaklara göre belirleyecekti.

Erhan ise çevresindeki bu keskin değişime karşı duyduğu tiksintiyi hafifletmeyi başarmıştı. Kendine yeni arkadaşlar bulmuş, kendisi gibi düşünen gençlerle vakit geçirmeye başlamıştı. İnsan çocukluk yıllarında seçici değildir ancak belli bir yaştan sonra kendine benzeyen insanların yanında olmayı tercih eder.

Çevresindeki yeni arkadaşları edebiyatla ilgilenen gençlerdi, Erhan da zaman geçmeden onların ilgi alanlarına yöneldi. Zaman buldukça şiir yazmaya çalışıyordu. Yazdığı şiirleri daha önceden tanıştığı genç kıza okuyup fikirlerini almaya alışmıştı.

" Haftasonu fikrini almam gereken şiirler var. Parkta buluşalım mı ?" dedi.

Zaten rutin haline gelen bu haftasonu buluşmaları için şiir bir bahaneydi. Ancak genç adam için şiir bir tutku haline gelmişti.

" Peki." diyerek net bir cevap verdi genç kız.

Ertesi gün parka gittiklerinde Erhan hevesle yazılarını okumaya başladı, hiçbiri acemice denemelerden ileri gidememişti. Yine de genç kız onun hevesini kırmak istemiyordu.

" Daha özgün bir şeyler yazabilmek için biraz ara vermelisin bence" dedi,

" İyi şiir eline kalemi alıp sürekli karalamakla ortaya çıkmaz. Bak ünlü şairlere, etrafını iyi gözlemleyen insanlar gördüklerini iyi aktarırlar. Bir süre gözlerini kitap, defterden uzak tut, parkı, ağaçları, kuşları izle."

Yerinde bir eleştiri, yersiz övgülerden katbekat iyidir. Yine de gencin hevesi bir ölçüde kırıldı.

" Biraz dolaşmaya ne dersin? " dedi.

" Galiba bana hak veriyorsun" dedi genç kız.

Parkta dolaşmaya başladılar, Erhan yıllardır etrafında olmasına alıştığı şeyleri farklı bir gözle izlemeye çalıştı. Ağaçlara baktı, parktaki bir ağaç ne bir ormanın parçasıydı ne de bir ovanın ortasında yalnız ve özgür. Yapay bir bütün oluşturuyorlardı sadece. Kendini düşündü, o da ne insanlardan kopabilmiş ne de tamamen onlara uyum sağlayabilmişti. Çiçeklere baktı, renkleriyle desenler oluşturmaları için özellikle ekilmiş çiçeklerdi bunlar. Tohum olarak ekildiklerinde hepsi aynıydı, zamanla değişmişlerdi, ancak daha tohumken bile hangi renk açacakları belliydi, yine de hepsi kendini özel hissediyor olmalıydı.

Yaşamı ile doğa arasında bu tür bağlantılar kurmak içinde bir tiksinti oluşturdu. Zaten bu tür benzetmeleri fazlasıyla zorlama bulurdu. Her zaman olaylara mantıklı yaklaşmayı tercih eder duygulara pek önem vermezdi. Belki de bu yüzden şiirleri pek başarılı değildi.

"Sanırım iyice abartıyorum" diye mırıldandı.

" Erhan şurdaki baban değil mi ? " diye sordu genç kız. Gerçekten de babası parkta bir adamla hararetli bir tartışma içindeydi.

" Burda ne işi var ki? "

Olay netleşene kadar uzaktan izlemeye karar verdiler. Bir süre sonra sesleri alçaldı, fısıldamaya başladılar. Adam İhsan Bey'e bir çanta uzattı , İhsan Bey çantaya uzandığında adam yüksek sesle "Unutma!" diye bağırdı. Adam uzaklaştıktan sonra İhsan Bey de parktan çıkıp eve doğru yöneldi.

Erhan'ın babası hakkında şüpheleri yoktu, yine de babasından çekindiği için ona o gün olanları sormamaya karar verdi.

O gün olay pek dikkatlerini çekmedi ve gezintilerine devam ettiler. Erhan ise gezintinin devamında ağaçları yeniden sadece birer ağaç olarak görmeye devam etti. Aksi düşüncelere dalabilmek için fazla güzel bir gündü.

ŞehirWhere stories live. Discover now