(50) Kedilerden Nefret Ediyorum!

98.1K 6.7K 5.9K
                                    

Aslında korkuyordum , çocukları ne halde bulacağımı bilmemek beni korkutuyordu. Onları en son gördüğümde bir deponun içinde bitik haldeydiler. Ben bile yaşadıklarımın etkisinden çıkamazken onları düşünemiyordum. Özellikle aklımı kurcalayan iki isim vardı: Kuzey ve Yiğit. İkisini son gördüğümde bir ölüden farksızlardı. Üstelik Yiğit'in beyninde oluşan hasarın ne boyutta olduğunu da bilmiyordum.

Bilmek istediğimden bile emin değilken göreceklerim beni korkutuyordu. Naz'ın hâlâ klinikte olduğunu duymuştum fakat Hakan'dan hiç haber yoktu. Efe muhtemelen ailesinin yanındaydı, peki ya Ecrin? Onun akıbeti neydi? Hırçın tavırlarıyla bunu gizlemeye çalışsa da Ecrin de en az Efe kadar duygusal ve hassastı.

İlk olarak Kuzey'i görmek istediğim için Alaz beni ona götürüyordu. Hemen arkamızda ise bize yolda yetişen diğer eğitmenler vardı. Anlaşılan, çaylaklarını tesise döndürmek için tekrar şanslarını deneyeceklerdi. Tolhun adında bir mahalleye girdiğimizi gördüm. Birkaç dakika sonra Güzelce Caddesi'nden dönüp Pınar Sokak'a girmiştik. Gördüğüm her tabelayı sıkıntıdan okumama ne demeliydi peki?

Araba bahçeli, dubleks bir evin önünde yavaşlayınca Alaz, "Evi burası," dedi.

Camdan baktığımda şaşkınlıktan dilimi yuttuğumu söyleyebilirdim. Güzel ve sessiz bir semtte harika bir evdi. Özellikle evin terası kocaman görünüyordu. Kuzey bu evi alacak parayı nereden bulmuştu? Henüz çocukken onunla yaptığımız bir konuşma aklıma gelince gözlerim doldu. Gerçekten çocukluk hayalim dediği şeyi yapmış mıydı?

"Bir gün hepimizin içinde yaşayacağı, kocaman bir evimiz olacak."

"Ama güzel bir yerde olsun," demişti Ecrin. "Babamın beni dövmek için gelemeyeceği kadar iyi bir yerde olsun."

Kuzey göğsünü gururla kabartmıştı. "Kimsenin size zarar vermesine izin vermem. Hele bir büyüyeyim, boksör olacağım. Yanınıza yaklaşan herkesi tek bir yumrukta yere sereceğim!" diyerek gelecekteki hayallerinden dem vurmuştu. Yumruğunu havaya kaldırıp çocuk bedeniyle bize olmayan kaslarını gösterdiğini hatırlayınca tebessüm ettim.

"Abartma oğlum," diyen Yiğit alay etmişti. "Hepimizin içinde yaşayacağı bir ev almak kolay mı? Sedef'in aç karnını doyurmaktan ona sıra gelmez," diyerek söylenirken o yıllarda Yiğit de bilmiyordu bir gün ayrılacağımızı. Çok yakında her birimizin bir yerlere savrulacağını bilmeden her zamanki gibi dalga geçmişti.

Naz ise hep olduğu gibi Yiğit'i kızdırmak için, "Seni döven o çocukları dövdüğüne göre bence bize bir ev alacak kadar da güçlü," demişti. Henüz çocuktu ve bunları söylerken bile saçlarını düzeltmeye çalışacak kadar süslüydü.

"Sana fikrini soran oldu mu, Naciye?" diyen Yiğit o yıllarda bile Naz'ın adını yanlış söylerdi. "Ayrıca o çocuklar beni, senin yüzünden dövmüştü, salak!"

"Naz benim ismim, geri zekâlı! Naz! Naz! Naz!"

İkisinin tartışmasını bölen Hakan olmuştu. Yanıma gelip sırıtarak bana bakıyordu. "Sakar, bak sana ne getirdim," dedikten sonra elindeki kutuyu bana uzatmıştı.

Ben tabii daha çocuktum ve aklım fikrim hep yemeğe çalışırdı. "Bana pasta mı getirdin?" diye haykırıp kutuyu ondan aldığımı hatırlıyordum. Bahçede yanımda oturan tüm çocuklar hemen ayağa kalkarak uzaklaşmışlardı. O zamanlar çok kolay kanıyordum fakat diğerleri Hakan'ın sulu şakalarını iyi bildikleri için kaçıyordu.

Kutuyu açtığımda ise içinden çıkan vıcık vıcık solucanlar beni çıldırtmıştı. Hep olduğu gibi çığlık atarak ayağa kalkmıştım. Elimdeki kutuyu yere atmam ve kendi ayağıma takılıp solucanların üzerine düşmem ise tam bir faciaydı. Çocukların hepsi kahkaha atarak bana gülerken o an tek yaptığım ağlayarak, "Allah senin belanı versin, pis Hakan!" demek olmuştu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 08 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YARALASAR(Kitap Oldu)Where stories live. Discover now