3.bölüm

19 1 9
                                    

O kapının arkasında  ne kadar sessizce ağladım bilmiyorum. Ayağa kalkıp dolabımın başına geçerek kıyafetlerime bakınmaya  başladım. Pileli bir etek ve üstüne bir sweetshirt çıkarıp kenara koydum, çünkü önce bir duş almam gerekiyordu.Havlularımı alıp banyoya girdim ve üstümdeki kıyafetlerden tek tek kurtulmaya başladım. Sanki kıyafetlerimi çıkardıkça ruhum hafifliyordu. Duşun içine girip suyu açtım ve kafamdan aşağıya dökülmesine izin verdim. Ne çok soğuk ne çok sıcak tam istediğim gibiydi, kafamı yavaşça suya doğru kaldırdım ve saçlarımdan başlayıp dudağıma ve dudağımdan aşağıya doğru aktı, bu hissi seviyordum. Şampuanımı azıcık elime döküp elimi saçlarıma götürdüm ve masaj yapar gibi saç tellerimin her bir tutamında gezdirdim... Son kez saçlarımı suyla durulayıp duştan çıktım ve  havlunun birini saçlarıma birini de bedenime sarıp banyodan çıktığım gibi odama yol aldım.. Havluyla birlikte kendimi yatağa bıraktım. Komidinin üstünde duran telefonumu alıp mesaj ya da  arama olup olmadığını kontrol ettim. Kuzey'den cevapsız çağrı  ana sayfama düşmüştü.  Aramayı geri dönmüş, hoparlörü açarak yatağın üzerine fırlattım.  Üstümdekileri giyinmeyi çalışırken dördüncü çalısında Kuzey aramayı açabilmişti.   "Pışt cimcime orada mısın" ilk başta gıcık etmek için ses vermedim çünkü Kuzey ve Canla uğraşmak hoşuma gidiyordu. " Dolunay orada mısın? Cevap versene kızım." Üstümü tamamen giyindikten sonra telefonumu elime aldım ve konuşmak için dudaklarımı araladım.

" Evet, buradayım Kuzey, üstümü giyinmekle meşguldüm  o yüzden cevap veremedim"

" ha ha ne komik kızım, üstünü giyinirken de cevap verebilirsin bir kere bilerek yapıyorsun değil mi?

Derin bir 'of'  çekerek, "Anlat artık Kuzey!" Diye sesimi yükselttiğimde Kuzey birkaç saniye duraksadıktan sonra konuşmaya başladı. 

"Akşam saat 9 'da bizim her zamanki parka
gel tamam mı?" 

Kaşlarımı çatarak "tamam gelirim de neden?"

Diye sorduğumda telefonunu yüzüme kapatmıştı. "Hayvan!" Diye bağırdım, elimdeki telefonu yatağımın diğer tarafına fırlattım. Bir kaç dakika kendimi sakinleştirmeyi çalıştım. Ayağa kalkıp önceden hazırlamış olduğum kitaplarımı çantaya sıkıştırdıktan sonra odamdan çıktım.

"Dolunay"

Arkamı dönüp babamla göz göze geldim.
"Efendim baba?"

"Okuldan biz seni  almaya geliceğiz seni bir iş  toplantısına gideceğiz" diyine afallamıştım.

"Akşam kaç gibi işimiz biter baba?,  bizim çocuklara sözüm var da."

"Hayır olamaz, her gün birliktesiniz zaten, ayrılmadığınız bir gün bile yok Dolunay?"

Omzumdan düşmek üzere olan çantamı düzeltip babama bakıp konuştum

"Onlar benim arkadaşlarım baba ve sizinle olmaktansa onlarla olmayı tercih ediyorum. Sizinle gelirim ama iki saatten fazla durmam çekip giderim." Bunu dediğim gibi evden çıktım. Onlarla sürekli iş yemeklerine gitmekten cidden nefret ediyorum. "Allahın belaları!"Yüksek çıkan  sesim ile  fırıncıda oturan insanların bana bakmasını sağlamıştım..  derin bir nefes alarak demin hiç bir şey olmamışcasına fırına girdim. "Bir tane boyoz alabilir miyim rica etsem?" Burası benim her zaman uğradığım bir yerdi. Fakat bana boyoz veren kişiyi ilk kez görüyordum. "Bir de emir verseydin?"

"Pardon" diye kaşlarımı çattım.

"Ricada bulundunuz ya, emir de verseydiniz" diye tekrarlayan adam cümlenin sonunda sırıtınca, "sence ben gülüşünüze karşılık veriyor muyum?"

"Zorunda değilsin.." dediği an poşeti bana uzattı. Öyle mi? Pekala. Elindeki poşetti kaptığım gibi fırın çıkışına ilerledim. "Hey parayı vermedin!"

Geçmişin karanlık izi Where stories live. Discover now