#000033

2.6K 220 40
                                    

Saat 08.30

'Günaydın.' 

Size neye benzediğinden biraz bahsetmek isterim.

Misal, bu saatte evden çıkıyorum.

Sesleri duymadan işe gidiyorum.

Tek bir çıtı bile duymadan.

İplere asılı çarşafların rüzgardaki dalgalanışını.

Topuk seslerini.

Araba tekerleklerini.

Köpek havlamalarını.

Soluk sesimi bile.

Kalp sesimi.

Hayal gibiyim.

Birilerinin anımsadığı kötü bir anı gibi. Anılar yaşandıktan sonra onları kimse duymaz.

Kimseye günaydın demiyorum, diyemem. Diyemiyorum. Demeyi çok isterdim.

En azından günaydın diyebilmeyi isterdim.

Bir atölyem var. Güzeldir.

İsmi Secondhand Glory.

Annem bu adı ona verdi.

Orada yaptığım işlere insanlar mucize diyorlar.

Bazen sadece beni izlemeye gelenler oluyor. Nasıl duymadan çalışabildiğimi merak ediyorlar. Yaptıkları yorumları duymuyorum, ama dudaklarını okuyabiliyorum.

Diyorlar ki, "Hayat onun için çok zor olmalı."

Ben içimden o kadar da değil diyorum.

Çünkü o kadar da değil.

Sallantıdaki ruhsal dengeme rağmen, hâlâ kuvvetim yerinde.

Saat 08.45

Dükkanımın koyu yeşil kapısını açıp içeri giriyorum. Vernik ve talaş kokuyor. Ben bu kokuyu seviyorum.

Biraz da tiner kokusu var.

Todd koşup geliyor. Çırağım. On dokuz yaşında. Üniversiteye gitmediği için çalışmak zorundaydı, ona yardım etmeye karar vermiştim ben de.

"Kaptan, sadece devreyi bağlamak gerekiyor. Ben dış iskeleti tamir ettim."

Desene işin yarısı bitmiş. Ben bugün onunla uğraşıp bitireyim öyleyse, sen müşterilere bakarsın.

Todd'ın yüzünde bir düş kırıklığı seziyorum.

Başka bir planın mı vardı Todd?

"Şey, kardeşimi caddenin sonuna açılan kitapçıya götürecektim."

Sen gitmek istiyor musun?

"Nelson için gidecektim, yalnız kalmasın diye."

İş bugün biraz aksasa ölmeyiz herhalde. Ama müşterileri aksatamayız, sen burada kalırsan, Nelson'ı ben götürürüm.

Todd rahatlıyor.

"Peki öyleyse, teşekkür ederim Kaptan. Emin ol Nelson benimle gitmektense seninle gitmekten daha memnun olacaktır."

Önlüğünü çıkarıyor ve ellerini yıkamaya gidiyor.

Nelson, yaşayan en güzel çocuk.

Altı yaşında ve kitapsız yapamaz. Her bir kitap bitirdiğinde babası ona benim dükkandaki kırmızı uçak maketlerinden birini alacak kadar para veriyor.

Nelson'ı benim için diğer çocuklardan ayıran öncelikli şey, sağırım diye acınası biri olduğumu düşünmemesi. Sadece duyamıyorum diye zavallı olmuyorum. Nelson bunu anlıyor.

Öğleden sonra Todd'dan adresi alıp onunla gitmem gerekiyor. Belki de yolda omzuma oturmasına izin veririm.

Ama şimdi yukarı katta, tezgahtaki bebekle uğraşmam gerekiyor. Size göstereceğim.

Saat 08.55

Bu bir akordeon. Bir hikayesi vardır muhakkak. Ama yeniden doğmaya ihtiyacı var hepimiz gibi.

Tornavidayı elime almadan önce büyük rafların en üstünde birinin hediye ettiği ufak el dokuması halıya bakıyorum.

Üstünde "Bugün Yoongi'nin en sevdiği şarkı." yazıyor.

Bunu ne zaman görsem gülüyorum.

İnsanlar yumuşak olabiliyorlar.

Akordeona dönüyorum.

Bunu bir sokak sanatçısından aldık.

Çok yaşlı ve yoksuldu. Akordeonunun sesinin köreldiğini söyledi Todd bana. Ben de eğer bu akordeonu ondan almamıza izin verirse ona daha iyi bir akordeon veya bu antika akordeonu karşılayacak kadar para verebileceğimizi söyledim. Adam parayı değil, yeni bir akordeonu seçti. Adamın enstrümanına ve hayat felsefesine bağlılığını anlatmak adına söylüyorum, gittiğimiz mağazadaki iyi bir akordeonun fiyatı en az iki bin dolardı. Ona çok daha güzel ve yeni bir akordeon aldık. Yaptığımız iş adamı çok duygulandırdı. Bana sarılırken ağladığını hatırlıyorum.

Tüm bunlar geçen hafta oldu. Şimdiyse onun eski akordeonu önümde. Todd ve ben o iki bin doları sonsuz taksite bölmeyi planlıyoruz.

Evden getirdiğim kasetçaların devrelerini sökmeye başlıyorum. Sonra o devreleri içini boşalttığımız akordeonun içine bağlayacağım. Sizce de güzel görünmez mi?

Bu akordeondan kasetçalar yapacağım. Madem akordeonken bir işe yaramıyor, bir akordeon olmak için fazla hurda, iki bin doları çöpe atmak yerine geri dönüştüreyim.

Saat 10.47

"Çalışacak mı dersin?"

Bilemiyorum. Yarın bitecek, sen de çalışıp çalışmadığını dinleyeceksin.

"Kime satacaksın?"

Kimseye.

Todd duraksıyor.

"O zaman niye yapıyorsun?"

Çünkü hoşuma gidiyor.

"O adamdan sırf bir şeyleri söküp takmak hoşuna gittiği için mi akordeonunu aldın?"

Şaşkınlıkla hareket eden elleri durduğunda biraz bekliyorum.

Todd, eğer gerçekten vermek istediğim biri olursa veririm. Ama parayla satmayacağım. Zaten maaşını alıyorsun, eğer derdin seni bunun için çalıştırmış olmamsa-

"Hayır! Kesinlikle değil, üzgünüm."

Öyleyse?

"Sadece bu şimdiye kadar yaptıklarından en iyisi, satsaydın bayağı para kazanabilirdin çünkü bu akordeon denen alet acayip pahalı bir şey."

O zaten değerliydi. Ben bu şekilde modifiye ettikçe insanların biçeceği değer artacak, haklısın. Bu yüzden ben de bunu çok değer verdiğim birine ancak hediye edebilirim. Anlıyor musun, onu satmak istemiyorum.

Todd başını sallıyor.

"Yoongi, birilerine değer vermen o kadar çok zamanını alıyor ki. O zamana kadar bu şey çürür."

Bir şey demiyorum.

"Abi, hayatında sadece üç kişiyiz. Ben, Nelson, pastacı Rose. Bize vermeyeceksen dördüncü kişinin kim olacağını sen bile bilmiyorsun."

Todd haklı olduğu için üzülüyorum.

Ona cevap vermeden işime devam ediyorum.

Todd yine bir şey diyor ve elleri dikkatimi çektiği için ne dediğini görüyorum.

"Kimseye güvenmiyorsun Yoongi. O yüzden o yaptığın şey bu atölyede unutulup gidecek."

Sonra Todd gidiyor.

Yüreğimde endişeyle arkasından bakıyorum.

Blue ¨ namgi (düzenleniyor)Where stories live. Discover now