16.30

97 14 19
                                    

   Okumak güzeldi. Açtığımız her kitabın okuduğumuz her satırında bambaşka bir dünayaya açılmak, aklındaki düşünceleri tamamen susturmak çok güzeldi. Okumak güzeldi, seni okumakda öyle.

  Tanışmamıza sebep olan kitapların yuvasında, bir kitapçıdaydık. Kaşların çok hafif çatılmış bütün odağın kitabın arka kapağındaki açıklamadaydı. Tek yaptığım her bir mimiğini incelemek, kitap hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalışmaktı. Hayatta en çok zevk aldığım şeylerden biri kitaplar arasında gezinmek olmasına rağmen çok şaşırtıcı bir şekilde şu an seni o çok sevdiğim kitapların arasında görmek daha büyük bir hoşnutluk yaratmıştı bende.

   "Okumalısın. Franz ve Milena'nın sözde aşkına karşı neler düşüneceğini merak ediyorum."

   Elinde tuttuğun kitaba, Milena'ya Mektuplar, son kez bakıp gözlerini bana çevirdin.

  "Neden olmasın?"

  Omzunu silkerek konuştuktan sonra durağını fantastik kitapların bulunduğu bölmeye çevirdin. Arkandan sana bakarken düşündüğüm tek şey bu gizemli ve umursamaz tavrının seni çok havalı gösterdiğiydi. Genelde insanlar senin gibilerini ukala ve gıcık biri olarak tanımlardı ama hayır, böyle olman benim çok hoşuma gidiyordu.

  Uzun bir süre sen kitap seçme telaşındayken her bir mimiğini, vücudunun her bir zerresini inceledim. Fiziğin birçok yaşıtımızı kıskandıracak, her cinsi etkisi altına alacak kadar muhteşemdi. Bende birkaç dakika içinde seni hem kıskananlardan hem de etkin altına girenlerden olmuştum, eh, senden kaçış yoktu belliki.

   Elinde ilk sayfasını incelediğin kitaptan başını kaldırıp bana baktın.

   "Fantastik dünyaları seviyorum, Jimin. Elfler, cinler, cadılar, periler, avatarlar, büyücüler hatta torlar.. Her birine ayrı bir hayranlığım var. Bu tarz kitaplar okurken rengarenk ağaçları, sihirli sözleri, büyülü dünyaları düşlemekten zevk alıyorum. Farklılar, farklılıklar güzel geliyor birçok insanın aksine bana. Kabul edilmeleri zor, belki ben kabul edersem farklılıkları, bende yaşamaya devam ederler hayatlarını."

  Bir süre öylece birbirimize baktık. Güzeldin Jungkook. O kadar güzeldinki o an kendimi tebrik ettim, korkaklık etmeyip yanına geldiğim, sana yirmi dört saatimi adadığım için kendime kocaman bir teşekkür ettim. Ama sen donuk bakışlarım yüzünden bunu fark edemeyip telaşlandın.

   "Özür dilerim. Boş konuştum bir an. Kısacası demek istediğim eğer sen de kabul edersen bu kitabı sana hediye etmek istiyorum. Belki büyülü bir dünya yaratırsın kendine içinde huzur bulduğun."

   Bu sefer donuk bakışlarım yerini şefkat ve minnete bırakırken kocaman gülümsedim. Sen harikaydın. Sen.. Sen başkaydın.

  "Söylediklerin çok güzeldi, sakın saçmaladığını düşünme. Ben de çok severim fantastik kurgulara sahip kitapları. Sık sık okurum hatta. Hediyeni büyük bir mutlulukla kabul ederim yani."

   Normalde en yakın arkadaşlarımın bile zar zor açtığı ağzım senin yanında kapanmak bilmiyordu. Başını şişirdiysem affola ama anla beni, mutluydum bir şekilde.

   Beraber kasaya ilerleyip sıranın bize gelmesini bekledik. Ben bir şey almamıştım, seni izlemekten bir şey alacak vakit bulamamıştım daha doğrusu ama sorun değildi. Sen almıştın benim yerimede bana.

   Sıra bize geldiğinde kasiyerin söylediği parayı ödemek için cebinden para çıkarttın fakat tam o esnada gözün bir yere takıldı. Bakışlarını takip edip baktığın yere döndüğümde kalbim bugün ilk defa bu kadar hızlandı. Elini uzatıp kasa önü ürünleri olarak satılan kitaba dokundun önce, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, sonra belimde duran çantama kaydı gözlerin. O çantanın içinde bu kitabın aynısından olduğunu biliyordun, bakışlarından anlamıştım. Yine, bugün beraber geçireceğimiz yirmi dört saatimiz olduğunuda o an anlamıştın. Bunu kitaptan kaldırıp bana çevirdiğin gözlerinden anlamıştım. Önce öylece baktın sonra minnetle gülümseyip hala senden parasını bekleyen kasiyere az önce eline aldığın kitabıda uzattın. Onu da almak istediğini söylerken bakışların benim üzerimdeydi. Tedirgindim ama bu tedirginlik içimi huzursuz etmek yerine tatlı bir heyecan yayıyordu vücuduma. Boğazımı hafifçe temizleyip birkaç adım senden uzaklaşarak çıkışa ilerledim. Temiz havadan içime derin bir nefes çekerken bakışlarım gökyüzündeydi. Adım seslerini duyduğum halde sana bakmadım. Soluklanmaya ihtiyacım vardı. Sadece birkaç saattir tanıdığım biri bende bu etkiyi bırakamazdı. Bu ciddi derecede korkunçtu. Sende şeytan tüyü vardı. Evet evet, başka açıklaması yoktu bunun.

24 Hour -{Jikook}-Där berättelser lever. Upptäck nu