21:10

80 14 27
                                    


Başkalarına anlatmak her zaman daha kolay. Diğerlerine söyleyip kabul ettirmeye çalıştığın şeyleri asıl kendine kabul ettirmek bir başarı. Kabul ediyorum Jungkook, ilk görüşte aşka inanmasam bile şu birkaç saat içinde senden ne kadar çok hoşlandığımı kabul ediyorum. Deli saçması gibi gelen bu itirafımın ben farkında olsam bile sen değilsin. Olsan bile ihtimal vermezsin yüksek ihtimalle. Ama söyle, haksız mıyım? Ne kadar güzel olduğunun farkında mısın? Dışın bir yana, anlatmak istediğim için. Tüm hücrelerinde acı çektiğini görebiliyorum ama bütün bu acılara rağmen nasıl böyle temiz kaldığını düşündükçe sana daha da hayran oluyorum.

Biliyor musun Jungkook, sana itiraf edeceğim ama şimdi değil. Bize tanıdığım süre bittiğinde beni kendine birkaç saat içinde ne kadar hayran bıraktığını, birkaç saat içinde kalbimin atış hızını nasılda değiştirdiğini ve bu soğuk havaya rağmen içimi nasıl sıcacık hislerle doldurduğunu. Hepsini anlatacağım tek tek.

"Üşüyor musun? Biraz serin sanki."

Başımı iki yana sallayıp reddettim seni. İçimden söylediklerimi dışa vurmayı ne de çok isterdim. Göğsüne sokulup kollarının arasında ısınmak nasıl hissettirirdi bilmek isterdim.

"Hayır, içim sıcacık."

Gülümseyip bakışlarını bana çevirdin. Sahil boyu yan yana yürüyorduk. Hayallerim arasında aşık olduğum zaman yapmak istediklerimden biriydi bu. Sonra aşka inanmayı bıraktım. Ama durup düşündüğümde hayallerimde hissettiğim tanımsız duyguları dolu dolu yaşıyordum. Sen benim sevgilim değildin, ya da aşık olduğum insan. Ama biliyordum, bir şekilde hissediyordum. Hayalini kurduğum o anların hepsini seninle yapsam yine şu an hissettiğim gibi hissederdim; içim sıcacık olur, kalbim göğüs kafesimden taşmak istercesine vururdu etime.

"Benimde içim sıcacık."

Utangaç bir şekilde mırıldandığında vermek istediğin mesajı almıştım. İşte o an kollarına atlamak, dudaklarına yapışmak ya da ne bileyim delilercesine çığlıklar atmak gibi bir sürü seçeneğim vardı. Çünkü bana benim sana anlatmak istediğimi anlatmıştın. Bana hissettirdiklerini sana hissettirdiğimi söylemiştin dolaylı yoldan. Kanatlarım olsaydı şayet gökyüzüne uçar içimdeki bu tuhaf, bir yandan aciz bir yandan güçlü hissettiren bütün duygular yok olana kadar uzak şehirlere kadar uçar - çünkü bu hisler ancak kilometrelerce uçtuktan sonra durulurdu- bir şekilde kendimi sakinleştirmeye çalışırdım. Ama ben sadece kocaman gülümseyip bakışlarımı senin ters yönüne, denize çevirdim. Çünkü en kötü ihtimalle her an boynuna atlayıp 'sev beni Jungkook, lütfen sev beni' diye yalvarırdım sana.

Bir süre daha yürüdük seninle soğuk yollarda. Taki karşımıza bir grup çalgıcı genç çıkana kadar. Bana bakıp onay bekledin. Gözlerimi sakince birkaç saniye açıp kapatarak sana onay verdiğimde ise cebimde duran elimin bileğinden tutup gençlerin etrafına serilmiş minderlere sürükledin. İkimiz için uygun bir yer bulduğunda ise sakince oturmamızı sağladın. Oturduğum yerde gerinip başımı omzuna yaslayıp çalan sakin gitar sesini dinledim bir süre. Başta kasılsanda sonra sende rahatlamış başını başıma yaslamıştın. Kulağıma yakın duran dudaklarından çıkan nefesinin önce saçlarımın arasından sonra ise kulağımın altından boynuma sürüklenişi ile derin bir nefes aldım. Solist şarkıya başladığında başımı hafifçe yukarı kaldırıp gözlerine bakmayı denedim. Başını eğerek bana karşılık verdiğinde bir süre birbirimizi izledik.

Seni merak ediyordum, hikayeni, düşüncelerini, hislerini merak ediyordum. Bunun yirmi dört saatle sınırlı kalan güzel bir anı olmasını istemiyordum. Ve bütün bu düşünceler gözlerinin içine baktığımda içimi derin bir hüzne boğmuştu. Kendimle beraber sana da verdiğim bu yirmi dört saatlik süre sözünü tutmasaydım eğer ne olurdu? Beni bundan sonra da ister miydin?

24 Hour -{Jikook}-Where stories live. Discover now