4B: Puluç

36 13 26
                                    

✨Yıldızı parlatmayı unutmayalım✨

Bölüm şarkısı: Melike Şahin,Gazapizm; Olur mu?

Kalın yazılmış yerler Ayevi'nin yazdığı kitabındandır.

🧸

Aşk. Aşk. Aşk. Kaç defa yazmıştım bu kelimeyi defterime. Alparslan sayesinde defalarca.

Kapalı olan gözlerini, aralanmış dudaklarını ve düzenli nefes alışını izliyordum yanımda uyuyan Alparslan'ın. Kalbinin atışı sakindi, uyanmıyordu ve uyandığının farkına varmamı istemiyordu. Uyuyormuş numarası yapmak bu kadar kolay mıydı cidden? Ben niye yapamıyorum diye düşündüm içimden. Belki de bu Alparslan'ın profesyonel işiydi. Bir de kalp kırmak, diye fısıldadı kalbim. Aldırmadım.

Bir elimi uzatıp, önüne gelen saçlarını geriye çekmeye çalıştım. Ben arkaya attıkça saçları önüne gelmeye devam ediyordu. Bir süre sonra saçlarını arkaya atmayı bırakmış, elimi yanağına yaslamıştım. "Annemin ölümüne göz yumdun, hayır demedin. Seni kabullendim ben. Tamam dedim ileride bu katliamlar son bulur. Şimdi de annemin ailesini öldürmekle tehdit ediliyorum. Sesini çıkarmıyorsun... Ben olduğumda sesin neden beni korumak için değil de öldürmek için çıkıyor Alparslan? Söylesene bana bir kere, neden?"

Yatakta doğruldum ve yorganı üzerimden attım. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp, ayağa kalktım ve kapıya ilerledim. Kahvaltı hazırlayacaktım sanırım. Kafam birazcık olsun dağılsın diye uğraşıyordum. Annemin ölüm yıl dönümünü unutmamak için uğraşıp, bir yandan kafamın içinde oluşan kalabalık sesi yok etmeye çalışmak gerçekten beni çok yoruyordu.

Yavaş yavaş o ses beni öldürüyordu.

🧸

Karşımda açık olan televizyonun sesini biraz daha düşürdüm. Elimde bir kupa kahve vardı. Önümde yine bilgisayarım açıktı. Hem yeni kurgum için bölüm yazıyor hem de yeni çıkacak kitabım için kapağın son düzenlemelerini yapıyordum. Saat öğlen on ikiyi çeyrek geçiyordu. Dokuz buçukta hazırladığım kahvaltıyı çoktan yapmıştık, Alparslan'la birlikte.

"Ayevi," Alparslan'ın salonun kapısının yakınından gelen sesi ile birlikte kapıya baktım. Elinde dizüstü bilgisayarla kapıda gözüktüğünde bana baktı ve yanıma geldi. Elinde ki bilgisayarı notlarımın üzerine koyup ekranı düzeltti ve bana gösterdi. "Kapağın böyle bir şey olmasını istiyor muşsun. Telefonuna gelen mesajlarına çarptı gözüm ben de düşündüm ve nasıl bir kapak yapabilirim diye bakındım şöyle. Sonra aklıma bu kapağı yapmak geldi." Fısıldayışıyla birlikte kapağı inceleyen gözlerim ona döndü. Alt dudağını ağzının içine yuvarlamış öylece ne cevap vereceğimi bekliyordu.

Kızacağımı, bağıracağımı sandım ilk başta. Kendimi dizginledim ve omzuna başımı yasladım. "Güzel olmuş aslında ama diğer yapılan kapaklara da bir bakmam lazım." Başımı omzundan kaldırdım ve onun bilgisayarından mailimi açtım. Yaptıgı  kapağı kendime attım ve maili kapatıp kendi bilgisayarıma döndüm. Yarım kalan cümlemi tamamladım. Başka bir cümleye başladım. O da bittiğinde hala yanımda harekete geçmeyen Alparslan'a çevrildi başım.

"İşin yok mu senin?" Başını iki yana salladı. "Yazdıklarını okuyabilir miyim?" Ona bir şey demedim. Sadece başımı sallayarak geçiştirdim. Önüme dönüp yazmaya devam ettim.

"Bir gece ansızın, yine ikimizi de bırakıp gidebilirim." Bunu biliyordu. Bunu biliyordum. "Bir gece ansızın yine seni bir savaş meydanında bulabilirim."

"Seni içimdeki savaştan mahrum bırakamam ama... İnsanların savaşlarından kurtarabilirim." Tamam diyemedim. Bilirdim ki kurtarırdı.

Beni kurtarmayı bırak. Bulma beni. Kaybolayım bir kez olsun. Kaybolayım ve senden uzakta kalayım. Lütfen, Alparslan. Bir kez olsun savaş meydanında en kayıp olan ben olayım.

LelahWhere stories live. Discover now