5B: Kumarların Küçük Bedelleri

39 14 47
                                    

✨Yıldızı parlatmayı unutmayalım✨

Bölüm Şarkısı: Kaldı 8, Sarılsak Geçerdi

Alparslan'ın yakmadığı iki defterden birini bulduk. Şimdi sıra diğerinde.

🧸

Kumar oyunu. Kazanılmak veya kaybedilmek. Bu oyunda piyon Alparslansa, mat edilecek bir kral elbet vardı. Piyonlarda günün birinde şahı mat ederdi.

Elimde tuttuğum defterden başka bir sayfa açtım. Bambaşka yazılarla karşılaştığımda kaşlarımı çatıp okumaya başladım.

Ayevi.
Her yazdığıma böyle başlamak iyi hissettiriyor. Bu kumara hiç girmediğimi zannettiriyor.

Hislerim ve hissiyatlarım birbirine hiç eş değer olmuyorlar. Kaybediyor muyum diye bir sorsan bana; sanırım kaybediyorum.

Ben bu kumara en başında girmemeliymişim bunu anlıyorum.

Ayevi.
Bugün ne öğrendim biliyor musun?

Piyonun da bir gün şahı mat edebileceğini. Küçük bir çocuk gibi öğrenmeye odaklanmış gibi öğrendim bunu. Sanki hiç öğretmemişler bana, sanki hep piyon şahı mat edemez; yenilirsen kalkamazsın düştüğün yerden demişler. Ama bugün öğrendim. Şahı mat edebileceğime güveniyorum. Kendine güvenen bir piyon nasıl olur da kaybedebileceğine inanır ki, değil mi?

Bu gün kaybedebileceğime inandım ama yemin ederim öğretmediklerinden.

Şoför koltuğunun kapısı açıldığında defteri kutuya koymak yerine kabanımın içine sakladım. Alparslan hala kulağında olan telefonla arabaya bindi. Ben de önümdeki kutunun kapağını kapattım ve arka koltuğa koydum. Biliyordum ki Alparslan daha sonra onu aldığım yere geri koyardı.

"Tamam anne, geliyoruz işte. Bu saatte gelmenizi neye borçluyum onu da bilmiyorum ama öğrenmesini iyi bilirim." Alparslan bana dönüp gülümsediğinde uzanıp kemerimi aldı ve taktı. Emniyet her zaman başlı başına bir sorundu. O da kendi kemerini takıp annesinin son söylediklerini dinledikten sonra görüşürüz diye kapattı.

"O kutuda ne arıyordun?"

"Islak mendil." Uykulu sesimle birlikte mırıldandığım şeye güldü. Sesim hoşuna mı gitmişti. "Orada ıslak mendil bitmiş. Stoğu senin için yenilemem gerekiyor." Bana yaklaşıp çeneme bir öpücük bıraktı. "Şimdi eve gidiyoruz. Ben seni uyutup, annemgili misafir ediyorum." Ona başımı salladım.

Ne ara bu kadar yakın olmuştuk onunla? Gerçi biz onunla yakın olmasak bile yakındık.

Önüne dönüp arabayı çalıştırdı. Daha sonrasında yola çıktık ve ben öylece uyuyana kadar Alparslan'ı izledim.

Gözlerime bir ışık tutulduğunu varsayıyordum. O ışığı tutanlarda beni karanlıktan çekip almak isteyenlerdi. Ama ben karanlıktan korkmazdım. Anneme bunu söylediğimde henüz on yaşında bile değildim. Şimdi bir anı zihnime dolarken tek düşündüğüm; karanlığın içindeki silüetler beni kendime getirmek adına ışığımı söküp alıyorlardı içimden. Çünkü onlar çok iyi biliyordu, bir insanın içindeki ışık onu asla karanlığı sevmeye ikna edemezdi.

"Ben karanlıktan korktuğum gün aydınlık beni ele geçirmiştir anne." Annem kahkaha attığında, gözlerimi belertip ona baktım. "Ama kahkaha atmamalısın. Karanlıktaysan insanlar senin gülmeni işitebilir ve bir şeyler söyleyerek kalbini kırabilir."

"Anneciğim karanlık ve aydınlık insanlar sadece hikayelerde olur." Hayır anne karanlık insanlar bu dünyanın kötüleridir. Hepsinin içinde bir damla iyilik yoksa onlar karanlıktır. Işık da iyiliği temsil ediyor. Ben en başından beri kötülüğün içindeyim ama içimde yanıp tutuşan bir iyilik meleği var. Bu dünya onu hak etmese de çoğu yerde ortaya çıkıyor.

LelahWhere stories live. Discover now