/26\

28.3K 1.7K 1.2K
                                    

'Jungkook'

Umutlarım kırılmıştı.

Aklımda ve kalbimde onun varlığıyla bir araya getirdiğim tüm güzellikleri bir anda söküp atmıştı.

Buluşmamıza gelmemişti...

Bana sunduğu sebepler ise hiç iç açıcı değildi.  Her türlü acı çektirmişti bana. Gelmemesi kırmıştı beni. Önceden Ryujin ile ne giyeceğime kadar her şeyi hazırlamıştık. Her şeyi en ince detayına kadar hayal etmiş ve bunun heyecanı ile gitmiştim söylediği yere ama saatler geçmesine rağmen varlığını hissetmemek kırmıştı beni.

Hep bir duvar örmüştüm. İnsanlarla aramda büyük bir farklılık olduğuna kendimi inandırmıştım ve bu şekilde de yetiştirilmiştim. Her zaman Jeon soy adını taşıdığım için herkesten üstün olduğumu düşünürken ilk kez bir başkasıyla denk olmak istedim.

Taehyung'u en başından beri beğenmiştim ama bana karşı olan tutumu yüzünden hep dikenlerimi batırmıştım ona. Bana karşı olan tutumunda sonuna kadar haklıydı. Kız kardeşine yaptıklarım ve ona olan yaklaşımım asla masumane değildi. Yeji için olmasa da ona karşı yaptıklarımdan rahatsızlık duyuyordum şimdilerde.

Yine de bunu aşacağımıza inanmıştım.

Kötü biri olsam da sevilebilirim diye düşünmüştüm...

Taehyung'un bana karşı bir şeyler hissettiğine inanmıyorum. Şuan kapısında dikiliyorken bile bu inançsızlık hâlâ yerini koruyordu. Bunu bana hissettiren de Taehyung'un ta kendisiydi. O kadar dengesiz ve savrulgan bir yol çizmişti ki bize, onu anlayamıyordum. Bana güzel sözler söylüyordu, dokunuyordu, öpüyordu ama sonra bir anda geri çekiyordu kendini. Tıpkı ilk karşılaşmamızda olanlar gibi.

İçime korkular serpip, cevabını vermiyordu. Ama bugün o cevabı almaya gelmiştim. Onun bana vermesini daha fazla beklemek istememiş ve depresyon kombinimi üzerimde taşıyarak gelmiştim kapısına. Bana söylediği şeylerin doğruluğu ve söyleyeceği şeylerin ağırlığı ile savaşmak için gelmiştim.

Her ne kadar dışarıdan bir savaşçı gibi görünmesem de...

Üstümde gri- oversize bir tişört ve altımda ise bol bir eşofman vardı. Saçlarım büyük ihtimalle rüzgardan dağılmış, uykusuzluk ve gözyaşları yüzünden kızaran gözlerimin de beni iyice kötü gösterdiğine emindim ama yine de bunları umursamadan çalmıştım kapısını.

İkinci çalıştan sonra aralanan kapıyla birlikte tuttum nefesimi. Tişörtümün eteklerini avuçlarıma sıkıştırıp, bakışlarımı kapıda beliren bedene çevirdim. Sarı saçları her zamanki gibi dağınık bir topuz halinde basının üstündeki yerini koruyordu, üstünde siyah bir kapüşonlu ve siyah bir eşofman vardı. Fazlasıyla günlük duruyordu. Dışarıdan bakınca da pek de kaza yapmış gibi durmuyordu.

Ama yine de içe çökmüş göz altlarına bakmak bile doldurdu gözlerimi. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kapıda dikilirken yaklaşmıştı bana. Muhtemelen alışık olmadığı bir hâlde karşısına çıkmış olmam onu şaşırtmıştı ve sanırım biraz da suçlu hissettirmişti. Aldığı derin nefesi ve sıkıntılı şekilde o nefesi azad etmesi bunu düşündürmüştü.

"Güzelim"

Çenemin benden bağımsız titrediğini hissettim.Beni görüp görebileceği en kötü hâldeydim ve o bana güzelim diyordu. Her halim güzel miydi yani onun için?

Yaklaştı.

Dibime girdi ve dolu gözlerime bakıp gülümsedi.

Ardından beni kendine çekip sıkı sıkıya sarılması, başımı göğsüne yaslamasına ve saçlarımı öpmesine yenildim. İçimde yıllarıdır tuttuğum tüm o kırıkları kusmak ister gibi ağlamak geldi içimden ama yalnızca bekledim. Ta ki o ağzını açıp yeniden konuşana kadar.

Old Money | taekook Where stories live. Discover now