6. Bölüm : Ağzı Mühürlü

202 111 63
                                    

Merhaba arkadaşlar. Yeni bölüm geldi ve çok heyecanlı. Şimdi sizi bölümle baş başa bırakayım. Bölümün sonunda çokca sohbet edeceğiz sonuçta. Haydi bakalım başlayalım.

6

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


6. Bölüm : Ağzı Mühürlü
" Ağzı mühürlü insanlar konuşamaz diye bir kural yoktu, ağzında mühürü olmayanlar da konuşamazdı bazen. "

Gözlerimiz hala kesişirken onun yüzünde çapkın bir sırıtış oluştu. Ağzım açık afallayarak ona baktığımda bunun mümkünsüzlüyünü sorguluyordum. Kafamın içinde fırtınalar koparken o, buna hiç şaşırmamış gibiydi.

Gökyüzü mavisi gözlerimle deniz mavisi gözlerine bakarken bir adım attım. O kadar afallamış durumdaydım ki, ne yaptığımın farkında bile değildim. Burada sadece o ve ben varmışım gibiydi. Yalnız. İkimiz...

Adım adım ona yaklaşırken yüzündeki sırıtış daha da büyüdü ve beni daha da içine çekti. Hayatım boyunca böyle güzel bir gülücük gördüğümü hatırlamıyorum. Herkesten farklı gülüyordu. Herkesten.

Onun deniz mavisi gözleri bana deniz kıyısında batmakta olan güneşi anımsatıyordu. Denizin kıyıya vuran dalgalarını, güneşin batmakta olan görüntüsünü, gün batımında bile insanın tenini kavuran sıcaklığını anımsatıyordu. Onun gözlerine bakarken insan geçmişe dalmadan edemiyordu. Ne kadar yaparsa yapsın geçmiş seni kendine çekiyordu. Böyle ki, geçmişte beni kendi içine çekmeye çalışıyordu. Ve başarıyordu da. Ona çekiliyorum, geçmişe.

Güneşin sıçaklığı tenimi kavuruyordu. Sımsıcak güneş bedenimi kucaklarken deniz ayaklarıma hırçın dalgalarını geçirmekle meşguldü. Denizin kıyıya vuran sesi ve insanların haykırışları kulaklarımda bir melodi gibi çınlarken ben herkesten uzakta günün tadını çıkarıyorum, dinleniyordum. Ama ne kadar dinlensem de, daha on yaşında olmama rağmen üzerimde yüz yılın yorgunluğu varmış gibi hissediyordum. Ve bu yorgunluk dinlemekle geçmiyordu. Asla da geçmeyecekti, biliyorum.

" Serçe... " dedi bir çocuk sesi. O kadar tatlılıkla söylemişti ki adımı dönüp bakmamak olmazdı. Omzumun üzerinden arkaya baktığımda onu gördüm. Tabi sonralar bu sese ve bu yüze hasret kalacağımı nereden bile bilirdim ki?

" Efendim Serap? " diye yanıtladım onu kadife sesimle. Sesimi hatırladığımda ürperdiğimi hissetmiştim. Ama tekrardan sesler kulağımda çınlamıaya başladığında ürpertimi unutmuştum.

" Neden gelmiyorsun yanımıza? " diyerek bana yaklaştı küçük çocuk. Rüzgardan dolayı sarı uzun saçları yüzüne uçuşuyor, gözüne çarpan güneşten dolayı gözlerini kısmak zorunda kalıyordu bana bakarken. Ah büyüseymiş eğer çok güzel bir kadın olurmuş meğer.

" Neden geleyim ki? "

" Ailenin bir üyesi olduğun için olabilir mi acaba? " dedi ve yanımdaki boşluğa oturdu. Masmavi gözlerine baktım. Onun hırçın denizlerinde boğulmamak mümkün değildi. Belki de yaşasaydı...

Yaralı Kuş ve Altın Kafes Where stories live. Discover now