4.BÖLÜM: Geçmişin Gölgesi

275 103 525
                                    

"Sen az önce ne dedin?" diye sorduğumda kaşığımı masaya bırakmış Liva'ya bakıyordum ve anlaşılan Liva da beni ciddiye almaya başlamıştı. Kafasını kaldırıp bakma zahmetini gösterdi ama sonrasında tekrar yemeğine döndü. "Burada olduğumu biliyorlar." diyerek az önceki sözlerini tekrarladı.

Tanrım! Bu kız benimle dalga geçiyor olmalıydı!

"Yerini nasıl biliyorlar Liva? Bu benim de yerimi bildikleri anlamına gelir! Tanrım! " Özgürlükle yeni tanışmışken ondan kopmanın verdiği hüzünle, sinirlerim daha da gerilmişti. Bağırıp çağırıyordum ve Liva sakince yemeğini yemeye devam ediyordu.

Ben burda ölebilirim ve bu lanet olası yemek yemeye devam mı ediyor!

Ben bağırmaya devam ederken, Liva kaşığını masaya vurup ayağa kalktı ve ben de ardından ayağa kalktım. İkimizi de on metre öteden görseniz öfkemizi rahat bir şekilde hissedebilirdiniz. Bağırma sırası şimdi de Liva'ya geçmişti, o bağıracaktı ve ben susacaktım. Belki cevap dahi veremeden karşısından çekilmemi söyleyecekti. En iyi ihtimalle odama girmemi ve çenemi kapatmamı söylerdi, en kötü ihtimalle ise biraz dayak yerdim. Liva'nın en kötü ihtimali, Diavolos'ta en iyi ihtimalim bile değildi.

" Evet Pera, benim burda olduğumu biliyorlar dedim aptal! Seni neden kaçırdığımı düşünsünler ki? Daha kendine hayrı olmayan birisini, kötülüklü birisi ve özellikle de ben neden kurtarıyım ki? Kardeşimsin ve ben seni kurtardım! Bu onların anlayamayacağı bir şey! Seni gördüğüm anda öldüreceğimi düşünüyorlar ve ben burada bir görev için bulunuyorum! Görevim ne biliyor musun Pera? Sensin! Seni bulmam ve o lanet olası kafanı parçalara ayırmam gerekiyor! Sana sahip çıkıp korumaya çalışıyorum ama senin yaptığına bak! Odana git Pera ve mümkünse bir daha hiç çıkma!"

En iyi ihtimalle karşılaşmıştım; odama gitmeli ve çıkmamalıydım. Yavaşça topuklarım üzerinde dönüp kapıma ilerledim. Normalde böyle olduğunda karşı gelir ve ben de onlara bağırırdım ama beni seven, bana sevgisiyle yeni bir hayat yaratan Liva'ya bağırmaya hakkım yoktu. O beni korumaya çalışıyordu ve ben burda ona hesap soruyordum. Hiçbir şeye hakkım yoktu, tıpkı tüm hayatım boyunca olduğu gibi. Yemek yemeye hakkım yoktu. Su içmeye hakkım yoktu. Hastalanmaya, oyun oynamaya, temiz şeyler giymeye, sevmeye, sevilmeye ve hatta nefes almaya bile hakkım yoktu....

Yatağıma ilerleyip baş ucumdan bir kitap aldım. Liva'nın benim için getirdiği kitaplardan birisiydi. Yatağıma oturdum ve kitabı okumaya başladım. Acı dolu bir kitaptı bu da, sevgiye ve mutluluğa inanmayı bıraktığım zamandan beri okuduğum tüm diğer kitaplar gibi.

Kitapta karşılığı alınamayan bir aşktan bahsediliyordu. Kalbi kırık, ruhu parçalanmış birisinden. Kemikleri sağlam ama görünmeyen binlerce yarası olan birisinden. Kitap bittiğinde adam bu ruhundaki yaralara dayanamayıp bedenini de yok ediyordu. Bedeni yok oluyordu ama o sonsuza dek ruhuyla yaşamak zorundaydı. Hiçbir yarası geçmeyecekti, sadece daha fazla yara alamayacaktı. Ruhundaki yaralardan, kırıklardan kaçış değildi. Daha fazlasından kaçıştı. Daha fazla acıdan kaçıştı. Daha fazla yaşamaktan kaçıştı. İntihar yaşamdan kaçıştı.

Kitap bittiğinde ağlıyordum. Hiç sevgi hissetmemiş birisi olarak, o adama değil de kendime ağladığımı fark ettim. Onun sevgisizliğinde kendimi görmüştüm. İnsanlar kitaplara ağlamazdı, içindeki benlerine ağlardı. İnsanlar kitaplara ağlamazdı, içindeki acılara ağlardı.

Fazlasıyla çizdiğim yer olduğunu fark ettim ve hepsini dönüp tekrar okudum. Çizdiğim yerleri, kitabın konusundan ayrı düşününce aşkla hiçbir ilgisi yoktu. Sevgisizlikle ilgisi vardı.

Kırık kalbimi daha da parçalayan bu kitaba kalkıp bir yara bandı yapıştırdım. Onun yaralarını saran olmamıştı, tıpkı bana yapıldığı gibi. Ama ben onunkileri sardım. Ona bir yara bandı yapıştırdım, ruhundaki yaralar kapansın istedim. Ruhu huzur bulsun istedim. Belki de yara bandını onun acısı olan bir kitap olduğunu görebilsinler diye yapıştırmıştım.

YŪGOİA : KELEBEĞİN SAVAŞI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin