10. bölüm

228 23 1
                                    

Belirsiz şeylerden nefret ederdim. Oldum olası belirsiz bir şeyin peşinden koşmuştum. İyileşebileceğime bile emin değilken, ben yıllarımı vermiştim bu fobiye.

İnsanlar hayatlarını bir amaç uğruna sürdürüyorlardı. Kimisi istediği mesleği eline alıp, hayallerine kavuşuyor. Kimisi ise güzel bir aile kurup, mutlu oluyordu. Daha nice hedefleri olup gerçekleştiren insanlarla doluydu bu dünya. Peki ben bu dünyada hangi konumdaydım? Yıllarca bir hiç uğruna çabalayan biri miydim? Yoksa kimine göre çok güçlü biri miydim?

Genelde öyle derlerdi çünkü, 'Pera sen gördüğüm en güçlü kızsın.' Tahmin edin kimin ağzından duydum bu cümleleri. Tabi ki de tüm psikiyatristlerimin. Nedense hepsi aynı cümleyi kurdu bana.

Aslında hiçte güçlü değildim. Bu dünyada bir amacım olmadığını düşündüğümde bile intihar edecek raddeye gelebilecek bir insandım.
Aslında birinin ölümü bu kadar basit olmamalıydı. Ancak ne için yaşadığımı sorgulamak bile insana kafa yedirtirdi.

Sabah olmak üzereydi. Ben ise gece hiç uyuyamamıştım. Abdullah ve Ubeyde abla evden gittikten sonra odalarımıza çekilmiştik.
Genel olarak böyle oluyordu zaten çok fazla uyuyamazdım. Uyurken bile tedirgin bir şekilde uyurdum. Her sese kalkardım. Uyku tutmamıştı ancak çok uykum vardı.

Fısıltı tarzı sesler duyunca, korkuyla odamın kapısına baktım. Sanki biri çok uzakta konuşuyor gibiydi. Ayağa kalkarak, kapıya doğru yürüdüm.

Kapıyı açtığımda duyduğum ses netleşmişti. Uhud'un odasından geliyordu. Ne dediğini anlamak için daha çok odasına yaklaştım.

"Anne!"

Daha demin duyduğum fısıltı değilmiş çünkü Uhud resmen bağırıyordu.
Hızlıca kapının kolunu aşağıya çekerek, açtım.

Uhud yatağında uyuyordu ancak adeta inliyor gibi ses çıkartıyordu.

"Hayır yapma!" diye tekrar bağırınca, yatağına doğru yürüdüm. Karşımda her zaman dik duruşu ile duran Uhud gitmiş yerine adeta küçücük bir çocuk gelmiş gibi savunmasız uyuyordu.

"Uhud" diye seslendiğimde anlık çatığı kaşlarını serbest bırakmıştı. Kaç defa seslensemde uyanmamıştı. Dizimin üstüne çökerek, yere oturdum. Yakınında olduğum için bir kere daha seslendim ancak yine uyanmamıştı. Galiba benim uykum ne kadar hafifse onun ki ağırdı.

Bir süre sonra gergin duran yüzü rahatlamış gibiydi. Artık sayıklamıyordu da. Derin derin nefes alarak sakince uyuyordu.

Benimde tüm vücudum mayışmaya başlamıştı. Gözlerimi bir iki defa kıprıştırdım. Göz kapaklarım adeta ağırlaşmıştı.

-

"Pera"

Duyduğum sesle yavaşça kafamı yasladığım yerden kaldırdım. Gözlerimi dahi açamıyordum. Ağrıyan boynumu bir sağ bir sola çevirerek gerilmeye başladım. Esnemeye başlarken açık kalan ağzımla kapalı olan gözlerimi araladım. Tabi Uhud'un gözleri ile karşılaşmayı beklemiyordum. İrkilerek geri çekildim.

"Uhud senin burada ne işin var?"

"Bence bu soruyu kendine sorman gerek." diyince gözlerimi odanın içinde gezdirdim. Uhud'un odasındaydım. Yatağın köşesinde oturmuş uyuya kalmışım. Uhud da oturduğu yataktan bana bakıyordu.

"Şey kusura bakma. Senin sesini duyunca buraya geldim. Yani kabus görüyordun sanırım. Sonra nasıl olduğunu anlamadım uyuya kalmışım." dedim tek nefeste.

"Gece uyumadın mı? gözlerin kızarmış."

"Evet uyuyamadım." diyerek ayağa kalktım ama adım atamıyordum. Elimi bacaklarıma değdirince gelen gülme krizi ile kahkaha atmaya başladım. Uhud telaşla ayağa kalkıp, bana baktı.

Hıçkırık Misali Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz