on yedi

4.5K 312 192
                                    

Merhabalar! Bir ay sonra biz geldik!
Umarım kurguyu unutmamışsınızdır,,,

Sınır beklediğimden de geç geçildiği için -ve bölümü bir hafta geç tamamlayabildiğim için- biraz uzun bir zaman sonra geldik.

Oy vermeyi unutmayın!!

Sınır: 75 oy 150 yorum 🩷
-----------------------------------------------------

Cuma günü gelmişti. Ve ben bugün hiç olmadığım kadar stresli hissediyordum. Benim sakin hayatıma bu kadar 'büyük' bir olayın girmesi alışkın olduğum bir şey değildi.

Belki de ben kafamda büyütüyordum, ama bu stresli olduğumu değiştirmiyordu. 'Tanınmak' bana göre değildi, ve ben şu an daha fazla 'tanınma' yolunda ilerliyordum.

Zara İpek Kılıç'ın bize sunduğu teklifi geri çevirmemiş, Talk Show'a katılacağımızı belirtmiştik.

Urku'yla buluştuğumda kavga edeceğimizi, ya da tartışacağımızı düşünmüştüm, ama öyle bir şey olmamıştı.

En azından başlarda olmamıştı.

Buluştuğumuzda direkt lafa girmişti. Bana, eğer istersem teklifi red edebileceğimizi söylemişti. Bunu dediğinde direkt lafa girip 'istemiyorum' demek istemiştim, ama beni bölmüştü.

Cümlesine devam ederek, eğer bu teklifi geri çevirirsek, bu teklif dışında benzer tekliflerin geleceğini açıklamıştı. Eğer gelmezse bile magazincilerin olaya el atacağını ve en kötü bir açıklama yapmak zorunda kalacağımızı söylemişti.

Tabii açıklama yapmayışımız dedikoduların artmasına sebep olacaktı, ve bu da daha fazla linç yememe yol açacaktı.

Daha fazla linç yemek istemiyordum. Her ne kadar başlarda gelen yorumları takmasam da bir süre sonra aklıma bazı yorumlar girmeye başlamıştı.

Ve daha çıkmaya başlayalı bir ay bile olmamıştı.

Üç ay nasıl geçecekti, hiçbir fikrim yoktu.

O yüzden ilk gelen teklifi kabul edip açıklama yapıp büyük bir yükü ortadan kaldırmaya karar vermiştik.

Ve tabii ki üç gün boyunca buluşup, detaylı bir şekilde hazırlanmıştık bu Talk Show'a. Gelebilecek her bir soruyu düşünmüş, zor olsada cevapları bulmuştuk.

Normalde üç gün gibi uzun bir süre zarfına yaymaya gerek kalmadan daha hızlı bir şekilde hazırlanabilirdik ama, hem Urku'nun işi, hem benim işim -ve tabii hiçbir fikrimizin uyuşmaması sebebiyle- üç güne aksamıştı bu süre.

O üç günde stresten ölmemek için resmen büyük bir çaba sarf etmiştim. Ama şu an hissettiğim stres, o üç günün toplam stresinin yüz katıydı.

"Nefes al, Kızıl." Urku'nun sesiyle birlikte derin bir nefes aldım istemsizce. Bakışlarımı Urku'nun gözlerine çevirdiğimde bana bakmadığını, direkt yola baktığını gördüm.

"Anlamadım?" Dilimle kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Nefes almayı unuttun. Bir dakikaya yakındır nefesini tutuyorsun." dediğinde suratında değişik bir ifade vardı. Sanki gülmek istiyormuş da gülemiyormuş gibi gözüküyordu.

"Sen neye gülüyorsun tam olarak?" diye çıkıştığımda kafasını bana doğru çevirip gözlerini gözlerimin en içine sabitledi. Yüzüne trafik ışığının kırmızı ışığı vuruyordu.

İstanbul her zamanki gibiydi.

"Gülmüyorum." dediğinde dudaklarında bariz bir şekilde sırıtış vardı. Kafamı hafifçe sağa doğru eğerek yüzüne bakmaya başladığımda kendini tutamayıp dudaklarına kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

KONSER | TEXTİNGWhere stories live. Discover now