BÖLÜM 41

5.1K 487 123
                                    

BÖLÜM 41: UNUTAMAMAK

"Çınar, ne olacak sanki bir baksak? Göstersen ölürsün sanki!" Yarım saattir olduğu gibi tekrardan tanımadığım bir adamın daha sesini duymuştum. Gözlerim dolu dolu duvarın dibinde oturmuş, dizlerimi kendime çekmiştim. "Aynen ya. Sadece ucundan dokunsak bir şey olmaz ki." Daha fazlasını duymak istemediğim için ellerimi kulaklarıma götürüp sıkı sıkı kapattım.

"Daha zamanı var. Sabredin. Zamanı geldiğinde zaten göreceksiniz." Sanki duymamı isterlermiş gibi daha sesli konuşuyorlardı. Ve bu beni çıldırtıyordu. Şu anda gece olduğu için oda karanlıktı. Hiçbir şey yapmadan burda öylece oturuyordum. Gözümün önüne gelen saç tutamını çekmek için elimi kaldırdım ve saçı arkaya doğru ittim. Hissettiğim şeyle beraber gözlerim tekrardan kapandı. Ellerim yapış yapıştı. Aslında tüm vucüdum öyleydi. Yapış yapış. Kurumuş kanlar, iyice rahatsız ediyordu beni.

Unutmaya çalıştığım, ama bir türlü başaramadığım hissi yani acıyı tekrar hissettim. Bacaklarımdaki bıçak izleri kendini asla unutturmuyordu. Tekrardan işittiğim ses ile, avuç içlerimi daha çok bastırdım kulaklarıma. "O zamanı iple çekiyorum." Şerefsiz. Daha ne kadar bu sesleri duyacaktım. Nereye kadar sabredecektim? Nereye kadar dayanacaktım?

...

Korkuyla gözlerimi açtığımda, bir çift mavi göz ile göz göze gelmiştim. Baş ucumda dikilmiş, endişeli gözler ile bana bakıyordu. İki elide havada duruyordu nereye koyacağını bilmiyormuş gibi. Nefes nefese ona bakarken sonunda konuşmuştu.

"Sakin ol. Kabus mu gördün?" Arkasında duran koltuğun üstündeki hiç açılmamış su şişesini alıp tekrar bana döndü. Kafamı usulca aşağı yukarı doğru olumlu anlamda salladım ve tekrardan arkama yaslandım. Kapağı açılmış şişeyi uzattığında dikkatle aldım ve birkaç yudum içtim. Susamıştım. Suya hasret kalmışyım.

"Herkes nerde?" Çatallaşmış sesim ile konuştuğumda elimdeki şişeyi alıp kapağını kapattı. Abim ile konuşmamızın ardından uyuya kalmıştım.

"Melek teyze, Azat amca, annem, Hikmet abi ve Barın abi aşağıya, hastanenin kantinine indiler. Diğerleri de konağa döndü. Aslında gitmeyeceklerdi ama Bahoz dede  istedi bunu. Hem burda kalabalık olmasın diye hem de sen zaten yarın taburcu olacaksın diye." Anlattıkları ile sadece kafamı sallamıştım. Birkaç saniye sonra aklıma gelen kişi ile gözlerim şokla açıldı ve Vuslat'a baktım. O, bana garip bir ifade ile bakarken hemen konuştum.

"Telefonum nerde benim?!" Küçük bir tebessüm ile elini pantolonunun cebine sokup bir telefon çıkardı. Benim telefonumdu bu! Kaşlarım çatılırken, o telefonu kucağıma bırakıp kapıya doğru yürümeye  başladı. "Ben diğerlerine haber vereyim uyandığını." Deyip odadan çıkmıştı. Bir süre arkasından baktıktan sonra kucağımda duran telefonu elime alıp açtım. Cevapsız arama kayıtları ve okunmamış bir sürü mesajın bildirimleri hala duruyordu. Hepsini göz ardı edip Wattsapp'a girdim ve 'sapık' diye adlandırdığım kişi ile olan sohbete girdim. O da birçok mesaj atmıştı. Ama mesajlar beklediğim gibi değildi. Çatılı olan kaşlarım daha çok çatılırken baştan sona okumaya başladım.

-

28.03.2024

Sapık: O kadar çok özledim ki yazmanı

Sapık: Şu anda napıyorsun bilmiyorum

Sapık: Kötü düşünmek istemiyorum ama yinede düşünmeden edemiyorum

ARIN DENİZ (Gerçek ailem) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin