Bölüm 9

373 54 7
                                    

durmadı. Kaynattığı otlarla, garip yazılarla dolu muskalarla Reşat Bey'i etkisi altına almaya devam etti. Reşat Bey bir şeylerden şüphelense bile altınlar ve zenginlik onu da cezbetti. Ve asla sorgulamadı. Her şeyi Refaika'ya bıraktı.

"Anlaşma diyordun."

"Evet. Anlaşma. Cinler Refika'ya dedi ki: Biz sana bunca yardım ettik ama sen bize bir şey vermedin. Ya bize istediklerimizi ver ya da çok kötü bir sona kendini hazırla."

"Peki cinler Refika'dan ne istedi?"

"Cinler Refika'dan kendi alemlerinden iki cini bu dünyaya kabul etmesini istedi.

Bölüm 9

"Ne demek bu?"

"Bilmediğin çok şey var demek Yıldız." Diye cevap verdi Zeynep. "Bir an önce bu evden gitmelisin. Doğru şeyler olmuyor. İnsani hiç bir yanı yok bu evdekilerin. Hepsi karanlık alemin esiri."

Bunun üzerine Zeynep kalktı ve Yıldız'ın kilitli olduğuna emin olduğu kapıyı açtı.

"Dur, lütfen. Bana yardım et."

"Daha fazla konuşamam. Kendine dikkat et ve asla gölgelerle savaşma."

Zeynep çıkar çıkmaz kapı ardından kapandı ve Yıldız'ın tekrar çıkma girişimleri de başarısız kalmıştı. Tekrar içeride kilitliydi.

O gece Yıldız çok huzursuz uyudu. Haluk da gelmemişti zaten. Odadaki çok az suyla susuzluğunu gidermeye çalıştı ancak acıkmaya başlamıştı. Yüzündeki ve vücudundaki yaralar da ağrıyordu zaten. Güç bela uyuyakaldı. Rüyasında zifiri karanlığın içinde yürümeye çalışıyordu. Yıldız uyurken bile kalbinin sesini işitebiliyordu. Görebilmek için gözlerini ovuşturdu. O sırada hafif bir gülme sesi işitti. Sesin kaynağına döndüğünde elinde gaz lambası tutan uzun boylu bir adam gördü.

Adamın gözlerinin yerinde boş çukurlar vardı ve dudakları dökülüyordu. Aynı hamamdaki gece Zeynep'in hali gibiydi. Mahvolmuş dudakları uzun beyaz sakalına karışmıştı. Üzerindeki kıyafet ve başındaki başlıkla bir papazın andırıyordu.

Yıldız etrafına bakındı. Gidecek yeri yoktu. Arkası zifiri karanlıktı. Önü aydınlıktı ama papaz bekliyordu onu. O sırada eteğini bir el çekiştirdi. Öyle gerçekti ki bu nasıl rüya olabilirdi?

Yıldız, çığlık atarak geri çekildi. El Yıldız'ın eteklerini çekiştirmeye devam ediyor bir yandan da kahkaha atıyordu. Daha önce duyduğu erkek çocuğunun sesiydi bu Yıldız emindi. Bir çocuktan korkuyordu. Başkası olsa gülerdi buna. Ama Yıldız'ın kalbi ağrıyordu, o denli korkuyordu.

O sırada omzuna yumuşak bir el dokundu. Önündeki papazdı bu, arkasına geçmişti şimdi. Bir eli Yıldız'ın omzundaydı diğer eliyle de gaz lambası tutuyordu.

Yıldız papaza korku içinde bakarken adamın konuştuğunu fark etti. Önce Yıldız'ın yüzünü göremediği ama ona büyük bir işkence yaşatan çocuğa çevirdi çukur gözlerini.

"Git buradan uğursuz şey!" Dedi soğuk bir sesle.

Yıldız o an anladı. Annesinden öğrendiği Yunanca sayesinde. Papaz Yunanca konuşmuştu.

Çocuk bir anda Yıldız'ın eteklerini bıraktı ve Yıldız onun koşarak uzaklaştığını duydu.

Papaz bu sefer Yıldız'a döndü.

"Gel benimle." Dedi yine Yunanca.

Yıldız'ın cevabını beklemeden yürümeye başladı. Yıldız papazı takip etmeye başladı. O yürüdükçe geçtikleri yollar aydınlanmaya başlıyordu.

Korku içinde etrafına baktı Yıldız. Upuzun boylu bir adamla, kısacık bir kadını yan yana gördü. Onların da gözleri yoktu ama Yıldız kendisine baktıklarından emindi. Eski bir köye benziyordu burası. Eski ve bakımsız evlerle doluydu. Ancak gece olmasına rağmen hemen hemen herkes dışarıdaydı.

3 tane kız çocuğu bir kuyunun başındaydı. Kuyuya bakan çocuklar Yıldız ve papazın geçmesiyle birlikte diğer herkes gibi bakışlarını onlara yönelttiler. Yıldız gördüğü herkesin insan olmadığını rüyasında bile anlıyordu. Yaşlı bir kadın kucağında bir bebeği emziriyordu.

Nasıl yani diye düşündü Yıldız. Kadın en az 80 yaşında duruyordu. Nasıl bebek emzirebilirdi? Fakat bebek Yıldız'ın düşüncelerine karşı çıkarcasına yaşlı kadını büyük bir iştahla emiyordu.

Yıldız papazın peşinden ilerlerken gördüğü kişiler de artıyordu. Kimileri cama çıkmış, birbirlerine Yıldız'ı gösteriyorlardı. Hiç biri konuşmuyordu. Büyük bir sessizlik hakimdi.

Yıldız dört ayaklı birini de gördüğü zaman dayanamayıp gözlerini kapattı. Daha fazlasını görmek istemiyordu artık. Bu sırada önünde ne olduğunu bilmeden yürümeye devam etti. Nihayet papaz, büyük bir manastırın önünde durduğunda Yıldız'a döndü.

"İşte, senin evin burası. Burada güvende olacaksın."

Yıldız mumlarla aydınlatılmış manastıra baktıktan sonra papaza döndü ve Yunanca cevap verdi.

"Ancak burası benim evim değil."

"Evinin neresi olduğunu düşündün ki?" Diye cevap verdi papaz. "Ya benimle bu manastırdan içeri girip güvenli bir hayatı seçersin ya da..."

Yıldız tam bu anda uyandı. Haluk uyandırmıştı onu. Karşısında endişeli gözlerle ona bakıyordu.

"İyi misin? Kötü bir rüya görüyordun herhalde."

Yıldız tek sorun kötü rüya görmüş olmam mı diyecekti vazgeçti. Çünkü Haluk'un arkasındaki koltukta rüyasındaki papazın siyah elbisesi duruyordu.

Reşat Bey'in KöşküHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin