20

384 37 34
                                    


Telefonumda yazan adrese bakmaya devam ederken karşımdaki şato gibi evin doğru olmaması için etrafı tarıyordum. Jennie Kim, gerçekten de altın kaşıkla doğmuştu. Benim sığıntı olarak kaldığım yerle kıyaslanamazdı bile bu yer. İnanılmaz şato gibi- cidden şato gibi büyüklüğe ve yapıya sahipti ve toz pembe ağırlıklı rengi evin sahip olduğu asilliği daha da arttırıyordu. Kocaman giriş kapısı vardı ve çevresi tamamen sarılıydı. Yolun başı yüksek olduğu için zor da olsa genel görüntüsünü görebiliyordum. En az ev kadar kocaman geniş bir bahçe vardı evin pardon şatonun etrafında. Ev demek o kadar zor geliyordu ki. Üstelik dönüp duran fıskiyeler ve bahçenin ortasında duran, sürekli su akıtan şelale kendimi daha da geri çekmemi sağlıyordu. 

Üstüme baktım. En son ne zaman banyo etmiştim kesin cevap veremezdim bile. Bahçede gezdiğini tahmin ettiğim sincaplar bile benden daha temizdir ve güzel kokuyordur. Pek kıyafet seçeneğim yoktu o yüzden ölü evimde daha da ölü duran solmaya yüz tutmuş turuncu elbisemi giymiştim. Aslında gelmek ve gelmemek arasında o kadar kararsızdım ki kıyafeti son anda seçip giydiğim için hiç umursamamıştım. Üstelik buraya gelmemin nedeni de sadece konuşmaktı. Ne konuşacağımdan pek emin olmasam da en azından bu saçmalığı bitirmek istiyordum.

Eve bir kere daha baktım. Bana verdiği para onun için çerez parası olmalıydı. Hatta belki arada zevk olarak şömineye attığı birkaç parça. Her ne olursa olsun benim için inanılmaz yüksek bir meblağdı ve kendimi çok sert olmamak için zorlamalıydım. Bu parayı bir daha başka bir yerde bulamaz, göremezdim. Jennie Kim'in planlarının ne olduğunu bilmesem de en azından orta yol bulmaya çalışmalıydım.

Yolun kenarından yürümeye başladım ve büyük giriş kapısına doğru ilerledim. Bu sırada yandan sarkan renkli çiçeklere sürünmeyi ihmal etmiyordum. En azından güzel bir koku katarlardı.

En sonunda girişe ulaştığımda kapıyı öylesine açamayacağımı fark ettim ve biraz göz gezdirip tuş gibi bir şey buldum. Sorgulamadan bastım ve cızırtılı bir ses duydum. Hiçbir şey hareket etmemişti ama ''Kimsiniz?'' diyen birini duymuştum. 

''Ben Camila. Kim çağırmıştı.'' Sonrasında hızla kendimi düzelttim ve ''Jennie Kim.'' dedim. ''Beni çağırmıştı.''

''Evet, isminiz burada yazıyor Camila hanım. Lütfen kontrol için kimliğinizi çıkartın.''

Dediklerine göz devirirken kapının açılmasıyla kısa bir süre irkilmiş, sonrasında bozuntuya vermeden kimliğimi çıkarmıştım.

İçeriye doğru bir adım attım ve solumda beliren yüksek bütçeli kulübemsi yerdeki adama doğru uzattım. Göz teması bile kurmadan hemen almış ve arkalı önlü incelemişti. Sonrasında bana bakmış ve tekrar kimliğime bakmış ''Evet.'' demişti.

''Dadı hanım, Jennie hanımın odasına kadar size eşlik edecek, lütfen onu takip edin Camila hanım.''

Kimliğimi bana geri uzatırken sağımda birden beliren şık giyimli kadınla hafif irkilmiş ve bana olan gülümsemesine karşılık vermeye çalışmıştım. Çalışanlarının kıyafetleri bile inanılmaz para ediyor olmalıydı. Bu dibine kadar belli oluyordu. Kendi görünüşüm özgüvenimi ciddi anlamda düşürmeye başlamıştı. Özellikle uzaktan büyük görünen bahçenin tam içindeyken belli etmemeye çalışsam da etrafımda dönmeden edemezken özgüvenim daha çok uçuyordu benden. Dadı hanım denilen kişi olmasa zaten kesin kaybolurdum burada. Işıklandırmalar altında sessiz kalmaya çalışarak önümde yürüyen kadına eşlik etmiş ve sonunda evin içine girmiştim.

Duvarlar ve yukarıya çıkan merdivenler kırık beyaz tonundaydı. Eşyalar da ağırlıkla krem rengiydi. Hayalimde bile sahip olamayacağım eşyalardı bunlar ve ben sadece eve daha yeni girmiş, kocaman ortada bulunan ve yukarıya uzanan geniş merdivenlere de yeni basmaya başlamıştım. Henüz bir odanın içini gördüğüm bile söylenemezdi ama buna rağmen ağzım açık kalmıştı gördüğüm her şeye.

Carmen | GirlxGirlWhere stories live. Discover now