এক

508 45 15
                                    

16 kişilik destek grubumuzda geçen 7 ayda nasıl olduysa her zaman ki gibi sıradan bir gündü, herkes kendi saatinde, kendi yerlerine gelip oturmuştu. Bir hastanenin toplantı salonunda haftada 2 kere bir araya gelen küçük bir gruptuk. Fakat bugün, diğer günlerden farklıydı ve nedenini sadece bir tane boş yer olması gerekirken, 2 tane boş yer olmasıydı. Bir tanesine Bay Bennet oturursa diğerine kim otururdu?

Etrafta ki arkadaşlarım yeni birinin olduğunu aralarında konuşurlarken, kendi kendime o kişinin standartlarımın üstünde  birisi olmaması, burada ki herkes gibi sıradan veya eksik biri olması için Tanrı'ya yalvarmaya çoktan başlamıştım.. Kendi kendime tekrarlıyordum; eğer buraya geliyorsa o zaten mükemmel olamaz. Onun beyni bozuktur. Mükemmel değildir. Ama bozuk olan tek şey ys aklıysa? Ben de olmayan herşeye sahipse?

Bay Bennet'i bazen hastanede odasından sarışın bir kızla çıkarken görüyordum. Kız her seferinde ağlıyordu ve Bay Bennet ona iyi olacağını söylüyordu. O zaten iyiydi, demek istediğim mükemmel bir fiziği ve beline uzanan sarı saçları vardı. Kollarında kendini belli eden hayat çizgileri olsa da mükemmeldi işte. Onunla göz göze gelmek istemiyordum, o buraya gelmemeliydi. Oturduğum sandalye her geçen saniye daha da çok yerin dibine batıyormuş gibi hissettirirken, toplantı salonunun uzun mavi duvarları üstüme doğru geliyordu. Bunun olacağını biliyordum, hep böyle olurdu, her zaman, değişmezdi. Göğsümde ki bu sızı, kollarımda ki lekeler, beynimde ki bu bozukluk asla değişmeyecekti. Hiç kimse bana yeterince iyi olduğumu söylemeyecekti çünkü asla olamayacaktım. Ama ona herkes söyleyebilirdi çünkü yeterince iyiydi. Mükemmeldi.

Sandalyemden hızlıca kalktığımda toplantı salonunun arka kapısı her zamanki gıcırdama sesiyle açıldı. Bay Bennet her zaman o kapıyı kullanırdı, yanında yeni arkadaşımızın da olduğuna en ufak şüphem yoktu. Bu yüzden arkama dönme cesareti bulamadım ve kısa tombul bacaklarımı kullanarak diğer kapıya  doğru koştum.

Göğsümde gittikçe kendini hissettiren derin sızı, gözlerimde tuttuğum gözyaşlarımı daha fazla tutmama engel oldu, yaşlar yanaklarımdan ardı ardına süzülmeye başladı. Duvaların üstüme geldiğini hissettiğimde titreyen dizlerim mermer zemine düştüğünde ellerimle ağzımdan çıkabilecek olası hıçkırıkları engellemeye çalışıyordum. Sırf destek grubumuza benden güzel olabilecek bir kız gelecek diye ağlıyordum, beni bu duruma soktukları için ağlıyordum. Bu duruma gelmemi keyifle izledikleri için ağlıyordum.

"Tanrım,"kendimi inlerken bulduğumda çok geçti, karşımda duran boy aynası her zaman ki pis lekeleri üstünde olduğu halde o kadar temiz ve davetkardı ki, ona gitmem için elinden geleni yapıyordu. Ve söylemem gerekiyor ki istediğini elde ediyordu da. Kendi kendimi kaldıracak gücü bulamadığım için beton duvara tutunarak ayağa kalktım, gücümü toparlama gereksiminde bulunmadan aynaya ilerledim.

Aynaya bakmak, tercih ettiğim birşey değildi belki de en az yaptığım şeydi. Çünkü  aynaya baktığım her an, beni bu hale getiren kız arkamda beliriyor ve mükemmel olmadığımı ve asla ona benzeyemeyeceğimi söylüyordu. Onun ölmüş olduğunu biliyordum, bunları kafamda yarattığımı da ama oraya bakmak o kadar davetkardı ki..Acıyı hissetmiyordum bile, tıpkı şimdi olduğu gibi.

Kafamı kaldırıp aynaya baktığımda yüzü hemen omzumun üzerinde belirdi. Nefesim kesildi. Çok güzeldi. Saçları ipek gibi parlıyor, gözleri adeta çakmak gibiydi, içimde ki ateşi canlandırmıştı.

Gözlerimi kapatmak istedim, arkamı dönüp gitmek. Yapamadım.

Sonra olan oldu, sesi kulaklarımda yankılandı."Benim gibi olamazsın Prim! Sarışınlar prenses, senin gibiler köle olur!"

Nasıl olduğunu anlamadığım bir anda kendimi boy aynasına tekme atarken bulmuştum. Sessiz çığlıklarım eşliğinde aynadan kopan kırıklar yere birer birer düşerken yarı çıplak olan bacaklarıma bir kaç leke daha bırakıyordu. İşte bir kaç tane daha dedim kendi kendime, mükemmel kızlarda olmayan lekelerden.

Dizlerimin bağı tekrar çözülüp cam kırıklarının üstüne düştüğümde artık fiziksel acıyı hissedemez olmuştum. Kulaklarım çınlamaya başladığında kapının ardından daha önce duymadığım güzel bir erkek sesi duydum. İyi olup olmadığımı sormaya devam ediyordu. İyi miydim peki?

Gözlerimi kırpıştırıp kirpiklerimin üzerinde toplanan gözyaşlarını serbest bırakırken aynada tek kalmış büyük kırık parçadan, paramparça olan kendimi bakarak mırıldandım.

Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında yattığım yerde yatmaya devam ediyordum. Bedenim hıçkırıklarım ve geçirdiğim krizle sarsılıyordu ve her hareketim de vücuduma batan cam kırıkları vücudumu deliyordu, ama ruhumun çektiği acı kadar acıtmıyordu. Hiçbir zaman acıtmamıştı.

"Aman tanrım,"tekrar aynı sesi duyduğumda gözlerimi kırpıştırdım. Üstümde ki cam parçalarını temizlemeye başladığında ona vurmak ve durmasını söylemek istedim. Kimse beni böyle görmemeliydi. Lütfen kendimi ona yalvarırken bulduğumda saçlarımı suratımdan kibar bir şekilde çekti."Seni burda bırakmayacağım, korkma." Ellerini vücuduma sardığında vücudum yerden kesildi kendimi ona sıkı sıkı sardığımda yaralarımın hepsi teker teker kendilerini göstermeye başlamışlardı."tuttum seni."acım beni kendime getirmiş olmalıydı ki gözlerimi etrafı daha net görebiliyordum. O koşarak attığı her adımda yardım çağrısı yaparken suratına bakıyordum. Alnında ter damlaları birikmişti. Tedirgin ve dehşete düşmüş gibiydi. Ona baktığımı farkettiğinde endişeli suratına küçük bir gülümseme yerleştirdi."İyi olacaksın."

atelophobia // afi [a.u]Where stories live. Discover now