চার

138 23 4
                                    

Gruplarımızın oluştuğu iki haftadan sonra, Ashton Irwin'in evime ilk gelişiydi.

Kendime tuttuğum kirası ucuz ama beni geçindiren küçük evimin salonunda bulunan tek koltuğun bir ucunda ben, diğer ucundaki o, öylece oturuyorduk.

Evin kapısından içeri girdiğimizden beri tek kelime geçmemişti aramızda. Belki de bunun sebebi ne yapacağımızı ve bu görevin nasıl ilerleyeceğini bilmediğimiz için elimiz ayağımız birbirine dolalıydı.

Bu sessizlik benim için rahatsız edici değildi, ben sessizliğe alışık büyümüştüm içimde gürültülü depremlerimin olduğunu bilirken birde dışardan ses istemezdim, sesten nefret ederdim, gürültüden ya da boş konuşup başımı ağrıtan insanlardanda. Dinleyebileceğim tek şey Brandon Flowers'ın ruhuma dokunan sesiydi.

"Pekala, daha böyle oturacak mıyız?"fısıldayarak konuştuğunda çatık yüz ifafemle ona döndüm."yani gerçekten ne tür bir ev sahibisin?"

"Bir, neden fısıldayarak konuşuyorsun? İki, deli olduğumu söylemiştim Irwin."

Oturduğu yerde zıplayarak bana döndüğünde gözlerini devirdiğini gördüm.

"Sen kendini oraya ait görmüyorsun Primrose, bu seni normal yapar."

Aslında ona oraya ait olduğumu sadece orada bile yargılanmaktan korktuğum için sessiz olduğumu söylemek istedim, ama bundan bir anda vaz geçmem uzun sürmemişti. Ona, gerçekten deli gözükmek istememiştim, beni hastane tuvaletinde o halde bulması bile beni yeterince deli göstermişti.

"Yani sen de kendini oraya ait görmüyorsun ama gitmek zorundasın?"boynumu ona dönük tutmanın zorluğunu kabullendiğimde ona doğru dönmek zorunda kaldım. Bu benim hayatta yapmayı sevdiğim şeylerden biri olmadığı gibi buna çok uzaktı da. Kontaklardan nefret ederdim. Ayrıca, suratıma dikkatlice bakılmasından nefret ederdim. Etraf ne kadat karanlık olursa olsun, onunla yeni tanışsakta, aramızda birşey olmasa da bana bakarken suratımda ki bütün kusurlarımı girebilirdi. Bunu istemezdim.

"Hayallerim var,"dedi iç geçirip beni boğucu hayal dünyamdan kaparırken."bir grubum vardı, sahnelere çıkıp konserler vermek gibi hayallerimiz vardı ama bu hastalık üzerimdeyken iki saat sahnede aralıksız bateriye vuramazdım."

Insanların onun hakkında düşündükleri kesinlikle doğruydu. İlgi çekici, her ergenin yaşamak istediği türden bir hayatı vardı. Uyuşturucular, punk tarzı kıyafetler, dövmeler ve bir grup ama sanki..O tüm bu düşünceleri silmek adına dünyaya gelmişti. Herşeyin mükemmel olamayacağını kanıtlamak için yaratılmışcasına karşımda duruyordu.

"Onların beni bırakmasına izin verdim, bensiz gitmeyeceklerini felan söylediler ama onlara iyileşip geri geleceğim sözünü verdim."

Benimde verdiğim bir takım sözler vardı. Mesela teyzeme verdiğim söz, beni anne babamdan daha çok önemseyen tek insana verdiğim tek söz, üniversite okuyacağımdı. Bu lanet hastalıktan kurtulup liseyi bitirip, ter temiz bir sayfa açtıktan sonra üniversite okuyacağımdı. Bu teyzeme verdiğim bir sözden daha fazlasıydı, kendime verdiğim sözdü, yaşamımda ki tek hedefimdi. Her ne kadar içten içe asla iyileşemeyeceğimi bilsem de boş durmak yerine çabalamak daha yapıcı bir durumdu. Yeterince kişiyi arkada bırakmıştım, bana güvenlerini boşa çıkarmıştım. Benden vazgeçmelerine neden olmuştum ama bu listeye ne teyzemin adını, ne de Bay Bennet'in adını kazımamak istemiyordum.

"Seni sevmedim, ama umarım iyileşirsin,"omuz silkerek konuştuğumda fazla umursamaz birisi olarak gözüktüğümün farkındaydım.

"Çok kibarsın Primrose."sesinde ki alaycı ton gülmeme sebep olduğunda başımı önüme çevirdim.

Ardından uzun bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Insanlarla konuşmasını bilmeyen benim için garip bir durum değildi, bir kişi benimle konuşmak istediğinde ise uzun bir süre ona ne cevap vereceğim hakkında düşünürdüm. Sohbet başlatamazdım devam ettiremezdim. Artık şikayet etmiyordum, şikayet etmenin bana yardımcı olmadığını biliyordum. Bu durumla yaşamaya alışıktım, iyileşsem bile bu durumun değişeceğini bir an düşünmemiştim. Ben saatlerce telefonda konuşulabilecek bir kız arkadaş değilim ama saatlerce sarılarak oturabilecek bir kızdım. Konuşmaktan yana, sevgi gösterilmesi gereken bir duyguydu. Herkes konuşurdu, önemli olan gösterebilmekti, hissettirebilmek. Neysem oydum, bunu ne Bay Bennett ne de Ashton düzeltebilirdi.

Sonuna kadar açık balkon kapısından içeri giren sigara kokusu beni rahatsız ettiğinde suratımı buruşturarak yarısı bağdaş kurduğum bacaklarımın üzerinde olan pikeyi kenara iterken omzumun üzerinde bir ağırlık oluştu. Homurdanmayı kestim.

Başımı omzuma çevirdiğimde gördüğüm Ashton Irwin'in benimkilerden güzel dalgalı kumral saçları oldu. Oturduğum yerde kasılmaya başladığımda adını mırıldandım. Bu kadar kolay mıydı uyuması?

"..Uyku Bozukluğu ve Uyku Terörü yani tıpta ki ismi ile parasomi.."

"Gerçekten uyudun mu?"uyuduğunu bildiğim halde sordum. Uykusu derin miydi, değil miydi bilmiyordum. Nasıl davranmam gerektiğini bilmemek beni olduğumdan daha gergin bir duruma sokuyordu.

"..Uyuşturucu kullanıyorum."

Buraya gelmeden uyuşturucu önce almış olmasına imkanı var mıydı diye düşündüysem de onu Bay Bennet'e tekrar almayacağına dair yemin ederken gördüğümü biliyordum. Ve nedenini hala çözemediğim bir sebepten dolayı da ona güveniyordum. Bunun suratından eksilmeyen o şirin gülümsemesiyle ilgili olduğunu düşünmüyordum, daha fazlasıydı. Daha fazlası.

Ve şimdi o kadar masum bir şekilde uyuyordu ki şeytanların neden onun da peşinde olduğunu o an anladım.

"Kabuslar yüzünden, uyanırken nefes almakta zorlanıyorsunuz uyandığınızda korkmuş ve ağlıyor oluyorsunuz.."

Gece olacaklara hazırlanırcasına derin bir nefes alırken koltuğun üzerinde biraz daha ona doğru yaklaşım ve balkon kapısından içeri esen rüzgarın bizi hasta etmemesini umarak üzerimde bulunan pikeyle omzumu hareket ettirmemeye özen göstererek üzerimizi kapattım.

Ilk defa bir çocukla uyuyacağımı göze alırsak fazla rahat davranıyordum, ama hepsi onun biraz uyuyabilmesi içindi.

hikayeyi hatırlayan var mı? ben bile hepsini okumak zorunda kaldım da....

Herneyse bu kurgumu silmeye veya arşive atmaya kıyamadım ve 15 bölümlük kısa bir kurgu yapabilirim dedim, böylece amnesi bittiğinde rahatça survival üzerinde yoğunlaşabilirim*kendimi alkışlıyorum*

atelophobia // afi [a.u]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن