তিন

204 33 11
                                    

Bay Bennet'in verdiği küçük molalardan birinde, birkaç kişi hastanenin kantinine gitmişken, geri kalanlar daha önce burada hiç yaşanmamış bir şey yaparak Ashton Irwin'in etrafında durarak onu tanımaya çalışıyorlardı. Bu gerçekten burada hiç görülmemişti, buradakiler sadece birbirlerinin hastalıklarını ve adlarını bilen bir kaç sorunlu insanın bulunduğu bir ortamdı. Kendilerine normal arkadaş edinmek istedikleri yerde, şuan yaptıkları durum beni ona karşı daha çok sinir olmamı sağlıyordu. Uyku Bozukluğu veya uyuşturucu kullanan birisi ne kadar havalı olabilirdi, neden herkes arkadaşı olmak için çabalıyordu? O burada ki herkes gibi sorunlu bir çocuğun tekiydi.

Oturduğum sandalyede 2 yıldır oturuyordum, ve sadece yan tarafımda oturan sevişmekten korkan bakire bir kızla arkadaştım. Diger tarafımda ki çift kişilik bulunduran çocukla konuşmamıştım bile. Bir gün gülümseyerek, diğer gün sizi öldürecekmiş gibi bakan bir çocukla konuşmak son yapacağım şeyken arkadaş olma fikri aklımdan bile geçmemişti. Buradan kimseyi arkadaşım olarak istememiştim ki, sadece onun sahip olduğunu gibi havalı arkadaşlarım olsun istemiştim ve tek alabildiğim bu lanet yerde ki ağzından sular akarken oturdukları yerde sallanan manyaklardı.

Kafamın üstünde beliren bir gölge hissettiğimde bacaklarımı sallamayı bırakıp başımı kaldırdım ve suratına baktım ardından daha önceden farketmediğim ela gözleriyle gözlerimi birleştirdim. Suratında kasılmış bir ifade yerine aksine rahat bir ifade vardı, telaş içinde bakmıyordu. Sadece gözlerini dikmiş bakıyordu. Derin bir nefes alırken gözlerini yuvalarında döndürüp gülümsemeye çalıştı."Ne diyeceksin?"

Durduğu yerde sallanmaya devam ederken omuz silkti."Hey?"kendini umursamazca yanımda ki sandalyeye attığında daha önceden baktığım yere bakmaya devam ettim.

"Tanışmayacak mıyız?"onunla tanışmak istemelerinin sebebi suratından silinmeyen o gülüşü, kıkırdayışı ya da havalı kıyafetleri olmasıydı. Her kızın isteyebileceği türden bir erkek olduğunu gönlüm açık rahatça söyleyebilirdim, fakat hayatım boyunca bana o gözle bakan bir erkek olmadığından ona o gözle bakabileceğimi sanmıyordum.

"Zaten tanıştık."diye kısaca cevapladım.

"Adınla tanınacak kadar kolay bir kız olmadığın her halinden belli,"kolunu sandalyemin arkasına atmadan önce bacağını dizinin üstüne koyup vücudunu baha döndürdü."o kadar da aptal sayılmam."

"Bunu sana düşünüren ne?"yüzümde ki her bir kasın kasıldığını biliyordum, burada, bu ortamda, beni rahatlatması gereken ortamda kasıldıkça kasılıyordum. Iki yıldır böyleydi, birileri gelir, birileri giderdi. En zor zamanlarımda, gelecek olan kişiyi beklemek olurdu. Buna rağmen kimse benimle tanışmak istemezdi, ben de onlarla.Başımı yavaşça yanımda oturan çocuğun hizasına doğru çevirdim ve göz kontağı kurmaktan olabildiğimce uzak kalıp koparmaktan kenarları kan toplamış tırnaklarımı izlerken dudaklarımı tekrar araladım."beni tuvalette o halde bulman mı?"

Güzel kıkırtısı tekrar dudaklarından döküldüğünde gözlerimi yüzüne çevirdim. Güldüğünde, gözlerinin arkasında ağlayan kişiliğinin, içinde parça parça olmuş aynanın yansıması olduğunu herkesin görebilmesine izin verdiğini sanmıyordum.

Bana vermişti.

"Hayır,"tekrar gülerken başı one doğru kafasında ki kıvırcıkları ile düştü."bu kadar güzel olmana rağmen, bu hastalığı neden üstlendiğinin bir hikayesi olmalı."sandalyemin arkasında ki eliyle önüne gelen saçları geri itti.

"Ve dürüst olmalıyım ki bu bende merak uyandırdı."yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.

"Peki,"dedim."sana beni tanıyabileceğinin iznini kim verdi?"

Arkamızda sadece Bay Bennet'in kullandığı demir kapı gıcırdayarak açılırken üstüme serpilen rahatlama hissiyle iç çektim. Ayaktakiler kendilerini toparlayıp Bay Bennet'e duydukları saygıdan dolayı hızlıca yerlerine geçerken Ashton Irwin bu kurala uyup hızlıca yanımdan kalkmıştı.

Bay Bennet ellerini birbirine çarparak sandalyesinin önüne geldiğinde gözlerinin Ashton Irwin ve benim üzerinde gezinmesi gerçekten hiç hoşuma gitmemişti. Hoşuma gitmemesinden daha önemli, o bakışların ardından birşeyler geleceği belliydi. Bay Bennet asla boş bakmazdı. Tam bir pislikti.

Bay Bennet, yani Marcus Bennet öne kayan siyah çevreveli gözlüğünü gözüne geri iterken gözleri iki genç arasında gezinmeye devam ediyordu. Primrose, Bay Bennet için her zaman-2 yıl boyunca- kızı gibi olmuştu ve bu zamanlar içinde Primrose'un kimseyle arkadaşlık kurmaya çalıştığını ya da birisinin onunla bu duruma girdiğini görmedi. Primrose'un hastalığının sebeplerinden bir tanesi arkadaş sorunuydu. Ve Bay Bennet sonunda bu sorunu, çift taraflı çözebileceğini düşünerek konuştu.

"Düşündüm de eğer sizi ikili gruplara bölersem, birbirlerinize arkadaş olabilirsiniz."

Primrose bundan sonra ki gelecek felekati biliyordu, o adamın hareketlerinden bir sonraki davranışı tahmin edecek kadar uzun zamandır tanıyordu. İçine dolan huzursuzluk hissiyle birlikte omuzları aşağı düşerken gözlerini çekingence karşısında ki yeni çocuğa tekrar çevirdi. Gözlerini bir an olsun Primrose'dan ayırmamıştı, kızın sırrını çözmek istiyordu."Ashton, Primrose'la anlaşabileceğini düşünüyor musun?"

Yeni çocuk büyük gülümsemesiyle birlikte kıza bakarken başını aşağı yukarı salladı."Bir kıza güzel olduğunu kanıtlamak ne kadar zor olabilir ki?"

hey

700 kelime oldu ama yeterli olmadığının farkındayım sadece bu kurguyu hangi psikoloji ile yazdıysam o psikolojiye geri dönemiyorum

help

atelophobia // afi [a.u]Where stories live. Discover now