পাঁচ

97 22 17
                                    

Gecenin ilerleyen saatlerinde tam da beklediğim gibi uyandım.

Çığlıklarıyla.

Oturduğu yerde titriyor ve çığlık atıyordu, sanki uyanmaya çalışıyor ama uyanamıyormuş gibi acıyla inliyordu. Bir anda kendimi ona doğru iterken buldum, kalbim olması gerektiğinden daha hızlı atıyordu. Çığlıkları git gide artaraken boğazımın kuruduğunu ve nefes almanın ilk defa bu kadar zor olduğunu hissetmeye başladım. Bu hissettiklerim korkudan mı yoksa, dünyada ki diğer insanların da problemleri olduğunu ve birisini bu şekilde yardıma ihtiyaç dolu, küçük bir şekilde görmemden mi kaynaklanıyordu, bilmiyordum. Sadece, iki hafta önce onun hastalığını küçümsediğim için kendimden daha çok nefret etmeye başladım.

"Ashton?"

Benden yaratılış nedeniyle yapılı olan vücudunu nasıl zapt edeceğimi bilmeden iki elimi de geniş omuzlarına bastırdım, tanrıya bana yardım etmesi için yalvarırken hiç düşünmeden kucağına çıktım. Alnında biriken terler ve sıkı sıkı birbirine bastırdığı gözlerinden akan yaşları tişörtümün koluyla temizlerken terden yüzüne yapışmış olan saçlarını geriye doğru attım. Sanki buna tepki verirmiş gibi bir an duraksadı.

"Ashton? Ashton! Ben buradayım, lütfen uyan."

Altımda zapt etmeye çalıştığım bedeni daha hızlı bir şekilde sarsılmaya başladığında kendimi bunun ne kadar sürdüğü ve nasıl sonlandığı hakkında düşünürken buldum. Ve bu beynimi aktif bir volkan gibi her an patlama derecesine getirdi. Sanki, elim ayağım bir iple bağlanmıştı ve birşey ona yardım etmemi istemiyor gibiydi.

Eğer biz söz vermeseydim, iplerime bağlı dururdum.

Ama bir söz vermiştim.

"ASHTON! Lütfen!"ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarını temizlemeue devam ederken kendi gözlerimin bir an için dolduğunu ve bulanıklaştığını hissettim.

Bulunduğumuz durumun ileride aramızda ki ilişkiye etkisinin ne olacağından emin değildim. Bizi yakınlaştıracak mıydı, yoksa benim ona yaptığım gibi kendini benden uzaklaştıracak mıydı?

Belki de birbirimize yakınlaşmamız için onun beni gördüğü durum gibi benim de onu görmem gerekiyordu. Ama ben başkasının yarasını taşıyacak kadar, onun kadar güçlü olduğumu düşünmüyordum. Fakat şuan soğukkanlı olmaya çalışışım ve yaptığım şey ikimizinkini de taşıyabilirdi.

"Ashton, yanındayım. Hiçbir yere gitmiyorum."ellerimi omuzlarına daha sıkı sararken kulağına doğru fısıldadım.

Ağlamaya devam etti, ağlamaya başladım.

Sarsılmaya devam etti, engellemeye çalıştım.

Çığlık atmaya devam etti, konuşmayı kestim.

Yaklaşık 10 dakika sonra hepsi durduğunda ela gözlerini parlamasını beklediğim şekilde değilde, potansiyel bir karanlıkla bana bakarken gördüğümde ne hissetmem gerektiğine karar veremedim.

Sevinç?

Korku?

"A-Ashton?"elleri boğazımı kavrayıp beni altına aldığında vücudumu saran korku bana fısıldadı. Parasomi. Uyku terörü.

Terleyen ellerimle boğazımı saran parmaklarını itmeye çalışıp çırpınmaya başladığımda kendime soğukkanlı olup korkmamam gerektiğini söylüyordum ama o bana öyle boş bakarken, bu imkansız gibi geliyordu. Irisleri sanki bana değilde bir kara deliğe bakıyorcasına kocamandı ve odaksızdı. Gözlerimden süzülen yaşları veya inleyişlerimi duymuyordu.

Onu tanıyordum, sadece 3 haftadır tanıyor olsam bile tanıyordum. O sorunu olduğunu bile bile yaşamasını ve umutlu olmanın kimseye zararı olmadığını savunan birisiydi. O gangster görüntüsünün altında pamuk şekerken kalbi olan bir çocuk olduğunu biliyordum. Belki de içinde sakladığı bu karanlık taraf çıkmak için bu yolu seçmişti.

Ama şuan Elleri boynunu sıkarken karşımdakinin Ashton olduğundan pek emin değildim.

"Ashton beni dinle, benim--"ona sesimi duyurabileceğimi sanıyordum ama, gözlerim onu dönen yuvarlaklar halinde görmeye başladığında duyuramayacagımı anlamıştım."benim, Primrose."

Ölmekten hiç bu kadar korkmamıştım, aksine ölmeyi bir çok kez denemiştim. Sanırım korktuğum şey, bunu yaparsa ona ne olacağıydı.

"Ashton,"son nefesimi veriyor olsam bile, neden olduğunu bilmeden elimi uzatıp gözlerin önüne düşen buklelerini kulağının arkasına sıkıştırdım.

Sonra gördüm.

Gözlerinin önünde ki perdenin geri çekilişini ve dünyaya yeni gelen bir bebeğin sahip olduğu saflıkla bakan gözlerini tekrar gördüm.

"Prim?"ellerini korkuyla kendine çekip koltukta kendini geriye attığında yaptığına inanamıyormuşcasına bağırdı."aman tanrım."

Oksijenin tekrar dolduğu ciğerlerim yanmaya başladığında, bu acının bile ne kadar güzel bir şeye mal olduğunu söyleyebilirdim. Nefes alabilmek gibi.

Histerikçe gülmeye başladığımda ilk defa yaşamayı bu kadar çok sevdiğimi hissettim. Nefes almabilmenin güzelliğini ve hareket ediyor olabilmenin.

Ardından Ashton'ın kollarını etrafımda hissettim. Bu sefer beni öldürmeye değilde güvende tutmaya çalışır gibi sarıyordu. Bir anda gülmeyi kestim ve beş dakika önce olduğu gibi ağlamaya başladım.

"Özür dilerim, çok özür dilerim, çok çok özür dilerim."

O gece sabaha kadar beraber ağladık.

O gece bizi yakınlaştırdı.

bu kurgumu ne kadar sevdiğimi farkettim, her ne kadar Ashton'ı öyle düşünmek beni parçalasa da onu kurtarabilecek bir Prim'i olduğu için çok şanslı (>,<)

atelophobia // afi [a.u]Where stories live. Discover now