2. Bölüm: "Cadının İnfazı ve Parçalanan Elmas"

33 2 7
                                    

2. Bölüm: "Cadının İnfazı ve Parçalanan Elmas"

ANNABEL

Uzaktan kendine bakıyordu. Bir grup insanın ortasında elleri ve kolları bağlanmış bir şekilde duruyordu. Etrafı görememesi için gözlerinin üstüne siyah bir örtü örtülmüştü. Annabel uzaktan kendisini izlerken büyük bir avluda bulunduklarını fark etti. Eski çağlardan kalma bir şatonun avlusu gibi duruyordu. Çevresindeki insanlar çok pis gözüküyorlardı. "Cadıyı öldürün!" haykırışlarıyla avluyu inletiyorlardı. Daha iyi giyimli ve temiz görünen birkaç soylu töreni üst katlardan izliyorlardı. Görüntüler çok net ve canlıydı.

Annabel'i sürükleyerek bilmediği bir yere götürüyorlardı. Bir köprünün ortasında durduklarında üstünde beyaz önlük gibi bir şey olan adam –Annabel onun Muggle bir din adamı olduğunu anlamıştı fakat bu konuda başka hiçbir bilgisi yoktu- etraftaki kalabalığa seslendi.

"Eğer suya batarsa, cadı değil demektir. Tanrı günahlarını affetsin. Eğer boğulmazsa..." Yanındakilere göz gezdirdi. "...işte o zaman oklarınıza sarılın. Cadı intikam için bize saldırmadan önce onu öldürmemiz gerekecek!" Kızın gözlerindeki örtüyü kaldırdı. Aynı anda uzaktan kendisini izleyen Annabel'de nerede olduklarını anlayabilmek için çevresine bakındı. Buraya nasıl geçmişti? Şu an hangi tarihtelerdi ve bu Muggle'lar onun cadı olduğunu nereden biliyordu ve neden tek başınaydı? Kısa bir süre sonra fark etti ki şu an Thames Nehri'nin üzerinde bulunan Londra Köprüsü'nün üstündeydiler. Kendisine yardım etmek için öne atılmak istiyordu ama yerinden kımıldayamıyordu.

Din adamı Annabel'i köprüden aşağı attığında kız suya düşmeden önce gözlerinin önünde parçalanan bir elmas gördü. Daha sonra nehrin soğuk sularına gömüldü.

Gözlerini araladığında yatakhanede olduğunu fark etti. Soluk alıp verişini düzenlemek için yattığı yerden doğrulmuştu. Başucunda duran bir bardak suyu alıp içmeye başladı. Nancy'nin yatağı doğal olarak boştu ama diğer iki yatak doluydu. Izzy'i uyandırmayı düşündü ama sonra bu fikirden vazgeçti. Terden sırılsıklam olduğu için yatağından kalkarak banyoya gitti ve yüzüne su çarptıktan sonra tekrar odasına döndü. Üzerinde Gryffindor amblemi olan siyah pelerinini üstüne geçirip yatakhaneden çıktı ve Ortak Salon'u geçerek koridora ulaştı.

Gördüğü şeyin bir rüya olmadığını biliyordu bu bir görüydü. Rüyaları bu kadar berrak olmazdı, insan yüzlerini seçemezdi ve çoğunlukla ne gördüğünü hatırlamadan uyanırdı. Fakat şu an her şeyi hatırlıyordu ve bütün yüzler netti, konuşmalar hala kulağındaydı. Kalabalığın haykırışları sanki şu an hala onu takip ediyordu. Profesör McGonagall'ın odasına ulaştığında kapıyı tıklattı. Profesör onun görü yeteneğini biliyordu ve ne zaman olursa olsun gördüklerini kendisine anlatmasını istemişti. Normalde sabahı bekleyebilirdi ama gördüklerinden çok etkilenmiş -ve biraz da korktuğu için- olduğundan şimdi gelmişti.

Profesör McGonagall kapıyı araladığında yüzü sinirliydi ama Annabel'i gördüğünde bu ifade silinmiş ve "İçeri girin Bayan Earnshaw." demişti. İçeri geçtiklerinde oturması için onu deri koltuklara yönlendirdi. Kızın adeta beti benzi kaçmıştı, Profesör onu sakinleştirmek için bir şeyler hazırladı ve elinde koca bir kupayla geri döndü. "Yalnızca balkabağı suyu." diye mırıldanmıştı.

Annabel kupayı alırken teşekkür etti. Bir yudum aldıktan sonra "Bu saatte gelmemeliydim Profesör özür dilerim ama gördüklerim..." dedi. Sesi hala fazlasıyla ürkek çıkıyordu.

McGonagall onu yakından tanıyordu. Gryffindor'un en cesur ve başarılı öğrencisiydi. Bu halde odasına gelmesinin altından basit bir neden çıkmayacağını biliyordu. Yumuşak bir sesle konuştu. "Anlatın lütfen Bayan Earnshaw." Annabel gördüğü görüyü bütün detaylara Profesöre aktardı. Son kısımda gördüğü parçalanan elmasın ne anlama geldiğini ise anlayamadığını söyledi.

Mavros || Harry PotterWhere stories live. Discover now