ARAF/10 ''DOĞUM''

2.4K 78 8
                                    

Merhaba Siriuslarım!
Gökyüzünün en parlak yıldızları yeryüzüne inerek kitaplarımı okuduğunuz için aşağıdaki yıldızı parlatmayı unutmayın

Aradan yine zaman geçmişti ve benim karnım artık kocaman olmuştu. Ben artık Araf'sızlığa dayanamıyordum. Evde daha önceden alınmış olan mürekkebi elime aldım ve odama geldim. Bir kaz tüyü yardımı ile tüyü mürekkebe batırdım. Dümdüz olan odamın duvarına Araf'ın bana gelebilmesi için yazılmış yazılarla doldurdum. Tabi bunu tek başıma yapamazdım ama bana küs olsa bile babasını özleyen minik afacanım bana yardım ediyordu. Bir saatin sonunda tüm duvarı yazıyla kaplamıştım.

Bebeğimden geldiğini anladığım talimat ile odamın ortasına geçtim ve yere çöktüm. Bebeğimin zihnime fısıldadığı değişik telaffuzdaki sözcükleri söyledim. Odamın içinden gelmeye başlayan uğultuları duyunca doğru yolda olduğumu anladım.

Odamdaki ışık sönüp yatağımın yanındaki tek bir mum yanıştı ve odamdaki ayna çok büyük bir gürültü ile kırılmıştı. İrkilmeme rağmen sözcükleri söylemeye devam ediyordum.

Elim bileğime gitti çünkü mühürüm çok acımaya başlamıştı. Bu demektir ki Araf buradaydı. Aylardır yanıma uğramayan korkum yine tüm vücudumu sarmıştı ama zerre umurumda değildi. Şu an tek istediğim Araf'tı.

Tam önümde onu görmüştüm. En son gördüğüm halinden daha da beter bir hale dönmüştü bedeni. Kenarından kan damlayan ağzıyla durmuş beni izliyordu. Yanıma gelip elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Odadan çıkartıp evin bahçesine doğru yürüttü beni. Bu arada bizi gören ebeveynlerim şaşırmış ve korkmuş olsa dahi Araf'a tek bir kelime bile edememişlerdi.

Aylar önce beraber kaldığımız evimize getirmişti beni ve ben çok yorulmuştum. Eski merdivenleri çıkarken karnıma sancı girmiş olmasına rağmen ben önemsemeyip merdivenleri arşınlamaya devam ettim. Dakikalar içinde bu sancı beni öldürecek kadar artmıştı. Araf'a bir şey de söyleyemiyordum çünkü aylardır onu görmemiştim ve bu huzurlu anın bozulmasını istemiyordum.

Bendeki farklılığı fark eden Araf anlamsız bakışlarını yüzüme dikti.

"Elif, neyin var senin?" dedi meraklı bir sesle.

Dengemi daha fazla sağlayamadığım için Araf'ın güçlü kollarına tutunup yere oturdum.

"Araf çabuk Emine teyzeyi çağır. Ben ölüyorum." diyebildim. Sözlerimi işittikten sonra yüzü korkuyla hal almıştı. Benim ölüm eşiğinde oluşum bebeğin de ölmesi anlamına geliyordu ve bunu o da fark etmişti.

"Kurtaracağım sizi." diyerek az önce çıktığımız merdivenleri koşarak indi ve gözden kayboldu.

Karnımdaki acıyla baş başa kalmıştım ve neden böyle olduğunu anlayamamıştım. Bebeğimin henüz doğması için çok erkendi. Bilakis şu an yaşadığım acı doğum acısından çok çok uzaktı.

Araf, Emine teyzeyi sevmese bile onu getireceğini biliyordum. Beni bu halde bırakmazdı, ne kadar gururlu ve kibirli bir varlık olsa da böyle bir durumda dediğimi yapardı.

Karnımdaki şiddetli ağrılara dayanamayınca evde çığlık atarak ağlamaya başladım. Kesin ölecektim bu ağrıların başka sebebi olamazdı. Tam o sırada evin kapısı şiddetle duvara çarptı ve merdivenlerden adım sesleri gelmeye başladı. Emine teyze temkinli ama bir o kadar da hızlı adımlarla yanıma doğru geliyordu.

"Canım çok yanıyor, n'olur yardım edin." diye can havli ile bağırdım.

"Kızım korkma geldim ben. Allah'ın izni ile atlatacağız bunu." dedi. O kadar kötü bir haldeydim ki Araf, Emine teyze nasıl bu kadar hızlı getirebilmişti sorgulamadım.

A R A FWhere stories live. Discover now