ARAF/11 ''BASKIN''

2.4K 71 32
                                    

Merhaba Siriuslarım!
Gökyüzünün en parlak yıldızları yeryüzüne inerek kitaplarımı okuduğunuz için aşağıdaki yıldızı parlatmayı unutmayın

Bebeğin doğumunun üstünden tam olarak altı ay geçmişi lakin ben tek bir adımımı bile köye atmamıştım. Bebeğime bir şey olacak diye aklım çıkıyordu. Arada sırada beni ziyarete gelen Emine teyze hariç başka bir insan yüzü görmüyordum. Araf resmen beni buraya hapsetmişti bir nevi.

Bebeğime ve bana bir şey olacak diye endişe ediyordu ve kimseyi evin yakınına dahi sokmuyordu. Bahçeye gelen çocukları korkutup kaçırıyordu, bize en ufak zarar vermek isten insanlara musallat olup akıllarını kaybettiriyordu. Açıkçası bu da işimize geliyordu çünkü korumamız gereken küçük bir can vardı evimizde.

Aradan zaman geçti ve köy halkı birleşip evimizi basmaya çalıştı. Anladığıma göre bebekten haberleri olmuştu ve bunu bize ödetmek için buraya gelmişlerdi. Kaçacak bir yerim kalmamıştı ve en önemlisi Araf şu an evde yoktu. Gücünü toplamak için cinler alemine gitmişti.

"Açın kapıyı!" diyordu köylüler. Ben ise korkudan ne yapacağımı bilmiyordum. Kapının arkasına sandalye koyup, yukarı kata çıkıp beklemeye başladım. Alt katta kapı kırılma sesi geldiğinde acele ile neler yapacağımı düşündüm fakat çok geç kalmıştım. Köylüler merdivenleri çıkmaya başlamışlardı. Ellerinde odunlar ve kesici aletler vardı.

"Araf n'olur gel artık!" diyordum içimden. Belki beni hissederdi ve bu sayede gelip beni kurtarırdı.

Köylülerin en önünde duran yaşlı bir adam bebeğimin yanına gelmeye çalıştı ve korku dolu gözlerle bebeğime baktı.

"O bir cin tohumu. İfrit! Onu öldürmeliyiz, o köyümüze lanet getirecek!" diyerek ahaliye vesvese veriyordu. Sanki karşısında bir insan değil de yaratık var gibi davranışlar sergiliyordu.

Bebeğimi kucağıma aldım ve ona sıkı sıkı sarıldım. Köylüler en ufak adım attığı anda hırlıyor ve bağırıyordum. Cinlerle yaşaya yaşaya onların huylarını edinmiştim. İnsanlardan nefret ediyordum, onları görmeye bile tahammülüm yoktu. Görünüşüm de normal bir insandan çok uzaktı adeta canavara benziyordum. Üstüm başım kirli, saçlarım birbirine girmiş bir haldeydi. Ben onlara her bir hırlayıp, dişlerimi gösterdiğimde köylüler bir adım geriye gidiyorlardı fakat yavaş yavaş aramızdaki mesafeyi azaltıyorlardı.

Bebeğim de ortamdaki bu negatif enerjiyi hissetmiş olacak ki çığlık kıyamet ağlamaya başladı. Sanki bir aslandı ve karşısındaki düşmanı heybetiyle korkutuyor gibiydi. Nedense onun ağlaması bünyeme ilaç gibi gelip bana güç veriyordu. Küçücük bedeniyle dünyanın yüküne katlanıyordu yavrum.

Köylünün birisi bu yaşadığımız kısır döngüden sıkılmış olacak ki ani bir hareketle üstüme atıldı. Bebeğime sıkı sıkıya sarılmamış olsam koparacaklardı benden yavrumu.

"Eh! bırak şu zinadan doğma bebeği kızım. Allah'ın yolundan şaşma!" diyordu. Beni o yola kendileri atmamış mıydı?

"Yalvarırım bırakın bizi. Bizim size bir zararımız yok!" diye bağırdım feryat figan. Kollarım mengene gibi oğlumu sarmışken merdivenin başında alev almış gözleriyle bize bakan Araf'ı gördüm. Gözleri 'Geldim ben. Korkma!' diyor gibiydi. Ona durmuş bakarken kemik kırılma sesleri sardı tüm evi. Bebeğimi almak için bana güç uygulayan adam da dahil tüm ahalinin elleri ve ayakları kırılıyordu. Ellerindeki kesici aletler bir bir yere düşüyordu çünkü hepsinin ruhları bedenlerini terk etmişti.

Araf'ın arkasında ordu gibi dizilen ifritler, kor gözleri ile tüm adamlara azap çektirmişlerdi. Bir anda beynimden vurulmuşa döndüm. Olayları yeni yeni idrak ediyordum. Hiç konuşmadan yerdeki insan yığınlarını geçip bebeği Araf'a verdim. Şu an ne yaptığımı pek sorgulamayacak haldeydim. Ardından yere çöküp ellerim ile kulaklarımı tıkadım ve gözlerimi kapadım.

"Bunlar gerçek değil!" diyerek bedenimi bir ileri bir geri sallamaya başladım. Bu yaşadıklarım çok ağırdı. Bardağı taşıran son damlaydı. Hırsla ayağa kalktım ve benden bir teşekkür bekleyen kocama ve az önce yaşadıkları hazzın etkisinde kalmış olan ifritlere bakmadan aşağı indim.

Aylar sonra ilk kez dışarı adım atıyordum. Akşam ezanı tüm köyde duyuluyordu ve ben yeni yeni kendime geliyordum. Evimizin arkasındaki eski ceviz ağacının altına oturup sırtımı koca gövdesine yasladım. Bu yaşanılanları düşünüp hazmetmem gerekiyordu.

Bir saate yakın evin çevresinde gezindikten sonra sinirle eve girdim ve tüm gücümle kapıyı çarpıp merdivenleri arşınladım.

Etrafta cansız bedenler görmüyordum, anlaşılan cinler bedenleri kaldırıp etrafı temizlemişti. Geldiğimi duyup put gibi ayakta dikilen Araf'a doğru seri adımlar attım ve onu hızla ittim. Hıçkırıklarımın izin verdiği kadar onun göğsüne güçlü yumruklar atıyordum. Bana hiçbir tepki vermiyordu. Sinirimi üstünde atıp sakinleşmemi bekliyordu anlaşılan.

"Yeter!" diye bağırdım.

"Ne yaptım hayatıma? Neden girdin yaşantıma? Neden beni sevdin ve benimle evlendin? Olanlara bak, mutlu musun Araf?" diyerek yeniledim.

"Her şeyin sorumlusu sensin, senin yüzünden bebeğimiz ölecekti. Sen olmasaydın ben bana yasak olana aşık olmayacaktım!" dedim ve son yumruğumu tam kalbine attım. Kime ait olduğunu bilmediğim ve atmayan kalbine...

Ona aşık olduğumu söyleyene kadar sakince yüzüme bakan cin ben itiraf ettim an kor gözleriyle bana bakmaya başlamıştı.

"Ne?" diyebilmişti Araf sadece. o da bu itirafı beklemiyordu anlaşılan.

"Sen kendinde misin?" diyerek gözlerime baktı akı olmayan kor gözleriyle. Başımı aşağı yukarı sallamıştım. Ben kendimdeydim. Hiç olmadığım kadar kendimdeydim hem de.

Bana susayan kurumuş dudaklarına baktım ve kendi susamış dudaklarımla birleştirdim. İlk başta ne yaptığımı anlamayan cin kocam, sonradan kendine gelmişti ve hırsla dudaklarımı dişlemişti.

Öpüşmemiz derinleştiğinde atakta mışıl mışıl uyuyan oğluma yandan bir bakış atarak kocamı yatağa doğru yönlendirdim. Çocuğumuza dikkat ederek onu uzandırdıktan sonra kirini önemsemediğim beyaz askılı elbisemi yavaşta bedenimden uzaklaştırdım. Artık sevdiğim adamla birlikle yeni bir yola çıkıyordum. Bana hazla bakan gözlerine gözlerimi diktim. Birlikte hissettiğimiz ortak duyguları yatağımızda birleştirmeliydik.

Kucağına oturdum ve yarası kabarmış, kanlı çenesine parmağımı dokundurdum. Aşağı doğru akan kanı görüp dilimle temizledim ve mırıltı şeklinde sesler çıkardım. Araf yaptığım bu hareketi sevmiş olacak ki derin bir nefes aldı. Hırlayıp beni üstünden alıp yatağa yatırdı ve yavaşça üstüme çıkıp o da soyunmaya başladı...

Artık ben o, o da ben olmuştu. Ne kadar kaçmaya çalışsam da yapamamıştım. Araf'ı ve bebeğimi çok seviyordum. Hatta o kadar çok seviyordum ki canımı bile verebilirdim onlar için. Madem tüm köy bize düşman kesilmişti o zaman herkes bunun bedelini ödeyecekti...

BÖLÜM SONU...

Sizce Elif bu savaşı kazanacak mı?

A R A FWhere stories live. Discover now