ARAF/13 ''FİNAL/KAVUŞMA''

2.6K 102 61
                                    

Merhaba Siriuslarım!
Gökyüzünün en parlak yıldızları yeryüzüne inerek kitaplarımı okuduğunuz için aşağıdaki yıldızı parlatmayı unutmayın

Ertesi gün köylüler Araf'ı ve bebeğimi köyün en eski incir ağacının altına gömdüler. Onlara ceza olsun diye zorla onlara gömdürmüştüm kıymetlilerimi. Yaptıkları işin ciddiyetini anlamaları ve pişman olmaları için yapmıştım. Hepsi cin kocamın bedeniden korkarak gömmüşlerdi. Ardından da köyün erkekleri erkekliğinden utanıp kaçıp gitmişlerdi.

Herkes için olanlar çok olağan bir durummuş gibi davranıyorlardı. Özellikle annem durmadan yanıma geliyor ve benden özür diliyordu ama artık çok geçti. Onların bu sözlerine tahammül edemeyip anneme saldırdım. Elime taş, toprak ne geliyorsa karşımda özür dileyenlere attım. Sonra da ağlayarak Araf'ın ve yanında yatan bebeğimin küçücük mezarının yanına geldim.

"Küçücük bedenini sığdıramadılar şu koskoca dünyaya annem!" deyip toprağına sarıldım oğlumun.

"Öcünüzü alacağım. Bu köy yaptıklarının bedelini bir bir ödeyecek!" dedim. Sesimden tehlike akıyordu. Bu sefer gözümü karartmıştım.

"Araf'ım, sözünü dinlemedim bunlar geldi başımıza. Affet beni." diyerek ayaklandım. Yapmam gereken şeyler vardı bu yüzden şimdilik buradan ayrılmalıydım.

Acele ile mezarları terk edip bir zamanlar Araf ve benim evimiz olan eve geldim. Emine teyzenin yardımı ile aldığım malzemeleri, eski piknik sepetine koydum ve acele adımlar ile Araf'ı öldüren köylülerin mahallesine geldim. Elimde duran sepetin kapağını kaldırdım ve kavanozun içinde duran domuz yağını kimseye görünmeden herkesin kapısına sürmeye başladım. Yaptığım şeyin sorumluluğunu almak kalp atışlarımın hızlanmasına sebep oluyordu.

Ardından tekrar sepete uzanıp bu sefer domuz bağırsağını toprağın üstüne koydum ve bu mahallede yaşayan herkesin adını ibranice olarak parşömen kağıdına yazdım. Kağıdı dörde katlayıp domuz bağı ile sardım ve Araf'ın bana öğrettiği büyüleri yapmaya başladım. Domuz bağırsağı ile kapladığım kağıdı mahallede duran hayratın dibine iyice derine gelecek şekilde gömdüm.

"Cinler alemine sesleniyorum! Bu mahalledeki insanlar sizin hükümdarınızı öldürdü. Siz de onlara ceza olarak yeni doğan cin veliahtınıza Araf adını verip bu mahalleye musallat edeceksiniz. Bu köyün canını yakacaksınız çünkü onlar da benim canımı yaktı. Bu köy Araf adını asla unutmayacak! Şayet ki yeni doğan Araf ölürse bu köy de onunla birlikte ölecek!" dedim ve cinler alemine emirlerimi verdim.

Etrafımı saran cinler emirlerimi dinleyip canları pahasına bu emiri yapacaklarına karşın söz verdiler. Öcümü aldığım için artık huzurluydum ve eşyalarımı da alarak kendi evime gittim.

Başım feci ağrıyordu ve artık bu dünyada kalmak bana ağır geliyordu. Yatakta biraz uzanmak bana iyi gelecekti. Tam başımı yatağa koymuştum ki oğlumun sesli oyuncağı çalışmaya başladı. Sesten irkilmiş lakin beni en çok etkileyen şey oğlumun burada olmamasıydı. Ani bir hareket ile yataktan kalktım ve yatağın altındaki kalın halatı aldım.

Ardından Araf'la evlendiğimiz gün annem tarafından bana zorla giydirilen elbiseyi giyindim. Araf o gün beni zorla sürükleyerek eve getirdiği için elbise yer yer yırtılıp çamur izi olmuştu fakat bunu umursamadım.

Masanın yanında duran tahta sandalyeyi de elime aldım ve çıplak ayaklarımla beraber dışarı çıktım. Araf'ı ve bebeğimi gömdükleri yere geldim. İkisini de çok özlemiştim bu yüzden iki mezarın arasına oturdum ve topraklarımı sevdim.

Bebeğimin acılar içinde ağlama sesi kulaklarımdan gitmiyordu. hele Araf'ın bana acı çekerken bakması, içimi parçalıyordu. Onlara bir an önce kavuşmak için yerimden kalktım ve ağacın yanına geldim. Sandalyeyi de peşimden getirmiştim. Kendimden emin bir şekilde seri hareketle sandalyeye çıktım. Avuç içimde sıkı sıkıya tuttuğum ipi ağacın kalın dalların sarkıttım ve ipi boynumdan geçirim. Sevdiklerimin mezarına son kez baktım. Araf'ın sesi sanki kulaklarımda yankılanıyordu sanki.

"Ben ölürsem sen de kendi isteğinde yanıma geleceksin!" demişti bana yeni evlendiğimizde.

Haklıydı...

Tam da şu an kendi isteğimle onun yanına gidiyordum. Derin bir nefes aldım ve sol gözümden akan yaşı umursamayıp ayağımın altındaki sandalyeyi ittim. Keskin bir acı boynumu yakıyordu. Nefesim kesiliyordu ve bedenim en ufak bir oksijene bile muhtaç olduğu için vücuduma titreme getiriyordu. Yüzüm sıcaktan yanmaya başlamıştı lakin buna tezatlık olarak da el ve ayaklarım buz gibiydi. Nefes alabilmek için çırpındım lakin bilincim yavaştan gidiyordu. Mezarların başına gözüm kaydığında Araf ve bebeğim siyahlara bürünmüş bana bakıyorlardı. Onları gördüğümde gülümsedim ve çırpınmayı bıraktım. Ölümün kollarındaydım ve aileme kavuşmama az kalmıştı.

Araf gözlerimin içine baktı ve konuştu.

"Yeni Araf doğdu!" dediğinde acı dolu gülüşümü semaya karıştırdım. Gitmeden öcümü tüm köyden almıştım. Artık ipte asılı duran bedenimi terk edip beni bekleyen ailemin yanına gittim ve hasretleriyle tutuştuğum iki cana kavuştum. Hepimiz el ele tutuşup bizi bekleyen harlı alevin olduğu yere gitmeye başladık. Benim için yazılan hikayenin sonuna gelmiştim. Artık aileme kavuşmuştum...

BÖLÜM SONU...

KİTABI DİNLEDİĞİNİZ KİŞİNİN EN BAŞINDAN ÖLÜ BİRİ OLMASI SİZİ ETKİLEDİ Mİ?

KİTABI SEVDİNİZ Mİ?

FİNAL NASILDI?

A R A FHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin