otuz altı (geçmiş)

2.1K 237 7
                                    

Bir, iki, üç, dört...

Dördüncü adımda tökezleyince elimi duvara koyup, durdum. Az buçuk kendime gelince yürümeye devam etmiştim. Her durduğumda yeniden başlıyordum adımlarımı saymaya.

Bir, iki, üç, dört...

Dörtte bir şey vardı. Hep dörtte tökezliyordum.

Yoğun şarkı sesinin bulunduğu alandan dörder dörder küçük adımlarla uzaklaşıyordum. Kulağıma devamlı kıpırtılar gelse de ben onları takmıyor, hep yere bakıyordum. Başımı kaldırıp insanların yiyişmelerini izleyemezdim.

Bu son tökezlememde ben duvara tutunmadan biri eliyle kolumu kavradı. Beni sırtım duvara gelecek şekilde kendine çevirince bakışlarım gerdanına kaymıştı. Kafamı daha fazla kaldırırsam kusabilirdim.

Üstelik sorun sadece kusmakta değildi. Benim ne burada kalmam gerekiyordu ne erkek cinsinde biriyle yakın temas kurmam. Çünkü ortada bir gerçek vardı ki yiyişen çiftleri görünce garip bir sızı hissediyordum aşağı taraflarda.

"Dikkatli yürü, Balım."

Utkan'ın sesini duyunca zorlukla kaldırdım kafamı. Daha az önce içeride olan adam, şimdi dibimdeydi. Benden daha ayıktı. Benden daha güzeldi...

Göz göze geldiğimizde yine kalbim sızlamıştı. Her zaman o kadar yoğun bakıyordu ki zoruma gidiyordu bu durum. Bulunduğumuz hâl, asla ona karşılık veremeyecek olmam.

Bakışlarındaki endişeye eşlik eden pırıltılara binaen elimi kaldırıp yanağına sardım.

"Utkan..."

Elimin baskısını hissedince önce oraya sonra bana bakmıştı. Aramızda yaklaşık on beş yirmi santim filan vardı. Boylarımızı eşitlemek amaçlı yüzünü kendime doğru çektiğimde, geldi. Yaptığım şeylere karşın üstünde bir şaşkınlık oluşmuştu. Haklıydı da. Daha dakikalar önce İmge tutuyordu onun elini. İmge yaslanıyordu ona. İmge yanağını öpüyordu. O ise sadece yüzünü buruşturup rahatsız olmuş bir ifadeyle etrafa bakıyordu.

O an aklıma geldi.

İmge, Utkan'a o kadar mı aşıktı? Onun kendisini sevmediğini göremeyecek kadar?

"Balım..." dibime çektiğim adam konuşunca görüş açıma ne ara girdiğini bilmediğim dudaklara istinaden gözlerimi kapatıp açtım ve gözlerine baktım. "Yapma."

"Balım, yapma." mı?

Bunu öyle bir ifadeyle söylemişti ki yüzüm düşmüştü. Sanki "hata" der gibi. Halbuki olacaksa şimdi olması gerekmiyor muydu? Yanağına sardığım elimin işaret parmağını çift görüyordum. Olursa bir şu an olurdu.

Utkan'ın tavrı ortadayken rahatsız edici bir şey yapmamak için kendimi tuttum. Sadece yanağındaki elimi çenesine kaydırmış ve baş parmağımı da dudağına bastırmıştım. Hemen ardından baş parmağımı öpeceğim esnada Utkan bunu anlamış gibi bileğimi tutup elimi oradan çekti. Dudaklarımızı o kadar hızlı bir şekilde birleştirip arkamdaki duvarla kafamı da bir o kadar hızlı iletişim hâline getirmişti ki son durum karşısında ellerim havada kalmıştı.

Bir iki saniye geçtiğinde ellerimi boynuna doladım ve onu kendime daha çok çektim.

Yandığımı hissediyordum, içimde patlamış bir yanardağ vardı ve ben her geçen saniye daha çok ısındığımı hissediyordum.

Galiba | Texting ✓Where stories live. Discover now