42

668 61 18
                                    

Flash belleği gizlice cebimden alıp deri ceketimin iç gözüne attım.

"Çocuklar, ne olduğunu bilmeden neden bir grup insana dalıyorsunuz?"

"Ya baba-"

"Ne babası! Jimin, kendine gel!"

Jimin, babasının ayaklarına kapanmış ağlıyordu.

"Arkadaşımızı ölesiye dövüyorlardı, ne yapsaydık?"

"Sen bu halinle neyine güvendin de girdin araya? Şu haline bak, rezil ettin beni!" Babası ayağını geriye atıp Jimin'e tekme atacağı sırada arkasındaki polis memurları Jimin'in babasını omuzlarından tutup geriye çekerek sakinleştirmeye çalıştılar.

"Kötü bir babaymışım gibi davranma! Ben ne yaptıysam size yaptım!"

"Evet, ne yaptıysan sadece bize yaptın, dışarıda hep iyilik meleğiydin ama evde bize karşı hep yapacağını yaptın." Jimin karnını tutarak geri çekilmişti.

Yere çömelip Jimin'in koltuk altlarından tutup ayağa kaldırdım.

"Atın şunları nezarethaneye de akılları başlarına gelsin!" Elini havada sallayarak arkasını döndü ve gitti.

Etraftaki polis memurları bize acıyarak bakıyorlardı.

"Gençler," polis memuru omuzlarımıza dokunup gitmemiz gereken yeri göstermişti.

"Buranın yemeklerine bayılıyorum!" Jin ellerini birbirine çarpıp ortamı yumuşatmaya çalışmıştı ama kendisinden ve bir polis memurundan başka kimse buna gülmemişti.

"Bugün yemekte ne var?" Jin son bir umutla güldürmeye çalışıyordu.

"Jin kes sesini artık!" Jimin, babasına duyduğu öfkeyi Jin'den çıkarıyordu. Herkes bunun farkındaydı. Jin bunu bildiği için sessizce özür dilemiş ve kafasını eğerek yolunu ezberlediğimiz nezarethaneye ilerlemiştik.

"Jimin, özür dilerim." Jeongguk bandajlı eliyle Jimin'in omzunu tuttu.

"Bu halinle özür diliyorsun bir de Jeongguk. Senin bir suçun mu var sanki." Gözlerinden akan yaşları umursamadan Jin'in arkasından ilerledi. Tam yanına gideceğim sırada Yoongi benden önce davranmış, Jimin'in elini tutmuştu. Bu ona daha iyi gelebilirdi.

"Çok uzun süre kalır mıyız?" Yüzünün yarısı bandajlarla kapalı olan Jeongguk yanıma gelmişti.

"Bir gün falan kalırız, bir şey olmaz."

Dudaklarını dişleyip bir şey söylemek istercesine bana baktı.

"Söyle."

Hepimizi aynı yere kapatıp kapıyı kilitledikten sonra gitmişlerdi ve başbaşa kalmıştık.

"Yani, mmm." Elini kaşlarına götürmüş, ordan saç diplerini kaşımıştı.

"Bunu mu diyorsun?" Cebimden çıkardığım beyaz flash belleği daha ona uzatmadan elimden kapmıştı.

Flash belleği o kadar sıkı tutuyordu ki bir an flash bellek parçalara ayrılacak sanmıştım.

"Ne var orada Jeongguk, o ne?"

"Taehyung, cidden sana çok borçlandım."

"Ödenir o bir şekilde Jeongguk." Diğerlerinin duymayacağı şekilde tipimin rezilliğinden bihaber Jeongguk'a îma yapıyordum.

"Ö-ödenir tabii ki, ne istersen, ne kadarsa."

"Çok büyük bir şey istemem merak etme." Duvarın önüne çömelip dizlerimi karnıma doğru çektim ve yanağımı dizime koyup yanımda aynı şekilde oturan, bana bakan Jeongguk'a baktım.

Diğerleri kendi aralarında gürültü yapıp konuşurken biz Jeongguk ile göz temasımızı asla bozmadan birbirimize bakıyorduk.

"Ne garip." Yanağını dizine yasladığı için dudakları öne doğru çıkmıştı.

"Garip olan ne?"

Omuzlarını silkip iyice gözlerimin içine baktı.
"Her şey."

Popomun üstünde kayıp Jeongguk'a yaklaştım. Aramızda çok bir mesafe kalmamıştı.

"Yanağın," Benim sözümle hemen eli yarasına gitmiş ve orayı kapatmıştı.

"Ufak bir kaza."

Jeongguk hep yaralıydı. Okul hayatı boyunca yüzünü hiç yarasız görmemiştim ama bu yara iz olarak kalmıştı.

"Nasıl oldu?"

"6 yıldır var, hiç mi dikkat etmedin?"

"Sen hiç ortalıkta gezinmiyordun ki Jeongguk. Beni görünce kaçıyordun bile."

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Gözleri hazır kapalıyken aramızdaki mesafeyi kapatıp yanağındaki yarasını öptüm.

Gözlerini bir anda açıp gözlerime baktı ve diğerleri görmüş mü diye kafasını kaldırmıştı. Hiç umurlarında değildik şu an.

''Neden böyle bir şey yaptın?'' Eli yanağına gitmiş, yarasının üstünü tamamen kapatmıştı.

''Yakışmış, hoşuma gitti.''

''Ne demek hoşuma gitti?''

''O demek Jeongguk.''

Bir şeyler anlatmaya çalışan gözlerine bakıp kafamı ne var dercesine sallayıp alayla güldüm.

''Ne zaman çıkaracaklar bizi buradan?''

Kolumu arkadan dolandırıp Jeongguk'un kafasını kucağıma doğru çektim ve kafamı kafasının üstüne koydum. 

''Uyu sen, yoruldun çok.''

Hiç ses çıkarmadan kendini iyice bana bırakıp derin bir nefes çekti.

''Jimin, ne güzel rol yapıyor baban amınakoyayım!''

Jimin duyduğu şeyle birlikte uzandığı yerden kalkıp Namjoon'un kafasına vurdu.

''Aptal orospu bağırma duyacaklar!''

''Ne rolü?'' Hoseok anlamayan gözlerle bir yere çömeldi.

''Jimin'in babası Jimin'e hep kızıyormuş gibi yapıyor biz hapse düştüğümüzde. Bu sefer baya gerçekçiydi. Dışarıdan görsem evde baya drama dönüyor derdim.''

''Siz ciddi misiniz? Az önce yaşananlar gerçek değil miydi?'' Jin olması gerekenden fazla bağırınca Jimin, Namjoonu boğmayı bırakıp Jin'e doğru yöneldi.

Onları izlemeyi bırakıp kucağımda uyuyan Jeongguk'a baktım.

''Uyudun mu?''

''Hayır.''

''Uyusana.''

''Kokun uykumu kaçırıyor.''

''Ne kokusu?''

''Bilmiyorum her ne sıktıysan, çok güzel kokuyor.''

''Uyumak yerine beni mi kokluyorsun?''

''Hayır seni değil, parfümünü.''

''Bu parfüm tende daha güzel kokuyor, terlediğinde de.''

Kafasını kucağımdan kaldırıp boynuma yerleşti ve koklamaya başladı. Bu cesaretli hareketine gülmüştüm.

''Bitti mi koklaman, Jeongguk?'' 

''Tende daha güzel, markası ne bunun?''

''Kim Taehyung.''

Kafasını tam kaldırıp bana bakacağı sırada ensesinden tutup yeniden boynuma yerleştirdim kafasını.

''Sevdim böyle durmayı, uyuyalım.''





Hangang Parkı / taekook✓Where stories live. Discover now