1. BÖLÜM

186 25 15
                                    

YENİ BİR DİYAR

Ürpertici Dağların çevrelediği yemyeşil bir vadide, sevdalı bir gelin gibi süzülen bu Anadolu şehrini görünce büyülenmiştim sanki...

Güneşin, öfkeli bulutların arasından bir çocuk sevimliliğiyle başını uzatıp ruhumuzu sımsıcak ısıttığı bir kuşluk vaktinde girmiştik, bu seyri doyumsuz kente.

Duru, masum ve iffetli bir kızın cezbeden tebessümü gibi, göz alıcı manzarasıyla bizi mest etmişti, bu mütevazı Anadolu yurdu.

İnsanların sıcaklığı, yakınlığı ve misafirperverliği ruhumuzun en derin noktalarına işleyen efsunlu bir sevda gibi bizi basmıştı kucağına.

Doğrusu, büyük şehrin görkemli yaşantısından çıkıp, böylesine orta halli bir şehre önyargılarla gelmiştik. Ama çok sürmeden bu kanaatimizin ne kadar yanlış olduğunu, bu toprak kokulu insanların dostluklarını görünce anlamıştık kendimizden utanarak...

Nasıl unutabilirim, bu şehre gelişimizin hikâyesini, hâlâ içimde kanayan bir yara gibi dururken...

Ya onca yaşananlar? Hayret ve ibret ile savruluşlar?

Bu yeni diyar, yaşadığımız akıl almaz serüvenler esrarlı kapılar aralamıştı bizlere. Öyle ki alıştığımız bildiğimiz yaşam tarzımızda ezber bozacağından habersiz gelmiştik bu şehre.

Babamın mesleği gereği geldiğimiz bu Anadolu yurdunda kaderin hazırladığı esrarlı bir hayatın önümüze binlerce labirentler çıkaracağını nereden bilecektik.

Babam Türkiye’nin büyük şehirlerinden birisinin emniyet müdürlüğü bünyesinde görev yapan; yetenekli, atak ve yükselme hırsıyla yanıp
tutuşan bir görevlisiydi.

İçinde bulunduğu çevrenin ve özellikle de yakın arkadaşlarının etkisiyle Allah ve dinden uzak bir hayat biçimi seçmişti kendisine. Bundan dolayı da dini bütün insanlara karşı hep önyargılı davranmıştı, meslek yaşantısı boyunca. Öylesine radikaldi ki; eline, dine sempati duyan bir kişi düştü mü, onu nasıl hırpalayıp, aşağıladığını, akşam eve gelince büyük bir keyifle anlatırdı. Her
fırsatta “Bunlar Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, derhal başları ezilmelidir!” diye öfke kusardı.

Benim, babamdan dinlediğim olayların etkisiyle dini camiaya karşı izah edemediğim bir mesafe oluşmuştu içimde. Annem ise, ailesinden gelen bir terbiyeyle babamın fikirlerine karşı çıkmazdı
ama dini, Allah’ı seven insanları karşı yapılan bu acımasızlığa karşı da içten içe üzülürdü. Zaman zaman da “Allah’tan korkandan zarar gelmez kızım” diyerek beni uyarma ihtiyacı hissederdi. Ama ben annemin ikazlarına aldırmaz, çoğu zaman babamın önyargılı ve acımasız görüşlerini tercih ederdim.

Orta halli ekonomik durumumuzla, büyük şehrin imkânları içinde ayrıcalıklı bir yaşam sürerken; bir gece evinize iki misafir damlamıştı, sürpriz bir şekilde.

İçişleri bakanlığında üst düzey iki bürokrattı gelenler. Bu kişiler babam için çok şey ifade ediyor olmalıydı ki, onları ağırlamak için çırpınıyor, bir çocuk sevinciyle yerinden duramıyordu.

Annem ise aldığı talimat gereği mutfak maharetini bütün incelikleriyle sergileyip, büyük salonumuza göz kamaştıran bir masa donatmıştı, krallara has bir ihtişamla. Geç vakte kadar da hizmet etmiştik, iki misafirimizin akşam sefasında bir kusur olmasın diye...

Yemekten sonra içki faslı başlayınca annemle odamıza çekilip bu özel ziyafetin sırrını konuşmaya başladık, aramızda. İkimizin de ortak
fikri, babam görevinde yükselmek için bu daveti bir araç olarak kullanmak niyetiyle ilgiliydi olup bitenler.

SONSUZLUĞA UYANMAK {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin