5.BÖLÜM: Gizemli Cinayet

69 22 27
                                    

Uzun bir aradan sonra hepinizden tekrardan merhaba, kız arkadaşlarımız için hepinizin geçmiş kızçeler gününü kutluyorum. Normalde bu bölümü pazartesi günü paylaşacaktım ama benim için önemli olan bir günü daha da önemli kılmak için doğum günümde paylaşmaya karar verdim. Ayrıca eklemek istediğim bir nokta da var. Beni yazmam için ''tehdit'' eden arkadaşlarıma buradan selam olsun bence onlar ne demek istediğimi anladılar.

Umarım bölümü beğenirsiniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın, sizi kocamaaan öpüyorum.

                                                                                ~~~

Yeni bir başlangıç diye nitelendirdiğim bu okulun bana cehennemi yaşatacağını nereden bilebilirdim? Hani ilk gün demiştim ya kitaplardaki gibi başıma bir şeylerin gelmesi imkansız diye işte şimdi ben o imkansızı yaşıyorum.

İki genç kız ve iki ölü ama ikimizin arasında farklar vardı. Onun ruhu özgürdü ama benimki ölmüştü. O bedenen ölmüştü ama ruhu özgürdü. Ben bedenimi ayakta zor tutuyordum ve ruhum ölüydü. Ruhumu kaybedeli çok uzun zaman olmuştu. Peki hangimiz daha şanslıydık? Ya da hangisi daha önemliydi? Ruh mu? Beden mi?

Suzan yanıma geldikten bir süre sonra ağlamaya başladı. Sınıfı topuk seslerinden sonra ağlama sesi ve hemen ardından gelen o hıçkırık sesiyle doldu, beynim bana oyun oynuyordu. Bunların hiçbirisi gerçek değildi. O günü hatırlamam için beynim bana oyun oynuyordu ve başarmıştı.

''Hayır, hayır lütfen beni bırakma, lütfen sen de gitme, söz ,bana söz vermiştin, hani biz her zaman beraberdik. Beni hiç bırakmayacaktın. Benim süper güçlerim yok, seni iyileştiremem ama senin var. Hadi kurtar kendini...''

''Yeter artık, lütfen susun!'' seslerin kesilmesi için kulaklarıma bastırdım ama sesler kesilmiyor hatta daha çok artıyordu. Susmuyorlardı, neden susmuyorlardı? Kriz başlangıcı olabilir miydi? Yine o bitmek bilmeyen krizlerimden birisi miydi? Ama hayır tüm bunların farkındaysam, kriz geçiriyor olamazdım. Tüm bunların yanında kısık ama bir o kadar çığlık atmak isteyen bir ses sınıfta yayıldı.

O ses " Hazal" dedi. Bu ses Suzan'a aitti ama bir o kadar da değildi. Onun sesiyle kendime geldiğimde ellerim kulaklarımda değildi. Ağlamıyordum da, her şey bir rüyadan mı ibaretti? Ya da kabustan? Şu an için benim acımın hiçbir önemi yoktu, burada önemli olan Suzan'dı.

Boşluğa bakmayı bırakıp karşımdaki ruhu özgür olan kıza baktım. Duvara zorla yaslanmış bir sandığın üstüne oturtulmuş, kafası önüne düşmüştü. Siyah saçları yüzünün bir kısmını kapatmıştı ama o siyah saçları kalbindeki yarayı kapatamamıştı. Üstünde ev kıyafetleri vardı. Belki o da partiye gelmek için hazırlanacaktı. Belki o da yeni kıyafetlerini seçerken Sude gibi heyecanla seçmişti ama caninin biri gelip tüm bu mutluluğu bir kağıt gibi paramparça etmişti.

Gözlerimi kızdan ayırmadan Suzan'a "onu tanıyor musun?" Diye sordum. Bu sefer sesimin titremesine engel olabilmiştim. Soruma bir süre cevap gelmeyince Suzan'a baktım. Mavi gözleri yaşlıydı. Tıpkı benim o gün olduğum gibi, bunu herkes yaşayacaktı. Sanırım,
Suzan tekrar ruhu özgür olan kıza döndü ve

''Çocukluk arkadaşımdı'' dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Acı her yerde acıydı, kişiler ve mekan değişiyordu ama his aynıydı. İçimizden bir bağın koptuğu hissiydi.

Artık kendimi toplamam gerekiyordu. Çünkü acısı taze olan birinin yanında benim lafım bile geçemezdi. Kıza daha dikkatle bakınca bir şey fark ettim. Katil cinayeti silahla değil bıçakla işlemişti. Çünkü silahın nasıl bir yara açtığını çok iyi biliyordum. Ne de olsa o kurşunu biz de yedik ve tabii ölmemem de bir şanstı. Dur bir dakika, belki o da ölmemiştir.

GERÇEĞİN İKİ YÜZÜWhere stories live. Discover now