29

11.5K 761 54
                                    

"Ay canım çok teşekkür ederim Berk'ciğime baktığın için." Yelloz Yeldaya yalandan gülümsedim.

"Sorun değil Yello- Yelda abla. Çok uslu bir çocuk zaten Berk ne zaman istersen bakarım."

"Bir iki hafta sonra tatile götürecek kocişkom, o zaman da bakarsın o zaman sana zahmet." Sinirle derin bir nefes aldım ve tekrardan gülümsedim.

"Bakarım, tabi." Beni sinirlendiren Berk'e bakmak değildi, bir annenin çocuğunu bu kadar ihmal etmesiydi. Arkasını dönerken saçlarını savurduğu için yanık saçları yüzüme geldi. Allahım lütfen Berk'e sabır ver.

Kapıyı kapatmadan Yelloz'un Yasemin Teyzeyle konuşamasına kulak verdim.

"Kızım işsiz zaten bari eline azıcık para sıkıştırsaydın."

"O kepazeye çocuğa baktığı için para vermem anne."

Kapıyı kapattım. Hayır, bişey duymadım, hayır.

Bugün gece uçuşum vardı, Amerika'ya Alex'e zeytinleri vermeye gidiyordum. Evet sürpriz olmasını istemiştim bu yüzden ona dememiştim. Gitmemdeki başlıca sebep o ve ilişkimiz olsa da bi yandan da Akın'ın ortak olduğu şirketin Ceo'suyla görüşecektim. Arif amca özel olarak benden rica etmişti. Kardeşim doktorum ben, banane elin Ceo'sundan demek istesem de Arif amcayı kıramamıştım.

Ama harbiden daha ne konuşacağım adamla, onu bile bilmiyorum. Belki kadındır. Daha cinsiyetini bilmiyorum amına koyayım.

Şimdi ise ekler yapacaktım. Şansla kurtulursak iyidir.

***

"Ulan bu pişmiyor muymuş, e düz karıştırsam bu malzemeler nasıl eriyecek?"

"Yandı! Yandı! Yandı!"

"Alo, Nur Pastanesi mi? Benim bir siparişim olacaktı..."

"Aşçı mı olsam acaba?"

Yaptığım eklerleri, başardım, pastaneden gelen kutunun içine koyarken bi yandan kalan kremamsı şeyi yiyordum. Ortalık baya kirlenmiş olsa da halledilmeyecek bişey değildi. Beni alan yaşadı ya! Alex sen al yaşa aslanım.

Ortalığı temizledikten sonra yavaştan hazırlığımı bitirmiştim. Ekler ve zeytinleri alıp anahtarı aldığıma emin olduktan sonra bavulumla çıktım. "Bekle beni Amerika!"

***

"Bekleme beni Amerika, geç sen!"

Taksi yoktu! Koca şehirde taksi yoktu! Gece yarısı olduğu için otobüslerin seferi de yoktu. Otostop mu çeksem?

Akın! Bu saatte arasam çok geç olur muydu? Sonuçta ben onların işi için gidiyorum. Arayacağım.

Akın Ak aranıyor..

"Ne var bu saatte?"

"Azıcık kibar ol, dağ ayısı!"

***

Tamam, yetiştin, tamam.

New York'a gelmiştim. Büyüleyiciydi! Türkiye'ye dönmeme fikri çık aklımdan.

Alex'in evinin önündeydim. Ama aptal korumalar beni içeri almıyordu.

"Bakın, ben onun arkadaşıyım ona sürpriz yapmak istiyorum sadece, lütfen izin verin gireyim."

"Hanımefendi başta kargo şirketinden olduğunuzu söylediniz, şimdi arkadaşıyım diyorsunuz."

"Kargocu arkadaşı! İmza vermesi lazım!" Elimdeki sahte evrak kağıdını ona doğru salladım.

"Bay Cameron'u çağırıyorum, lütfen bekleyin."

"Sakın! Ya siz de benimle gelin tanımazsa çıkarızsınız, rica ediyorum." Allahım lütfen kabul etsin.

"Dostum, akşam mesaisinde seninle uğraşacak değilim. Eğer sorun olursa Bay Cameron yapması gerekeni bilir. Geç içeri." Heyecandan ona sarılacak gibi oldum ama beni geri itti. "Dokunmak yok!"

Daha fazla kızmadan hemen içeri girdim. Kaçıncı kat olduğunu bildiğim için hemen asansörde 17.kata bastım. Ya pencere açık kalır da ordan düşersek?

Kapı açıldığında montumu ve şapkamı düzelttim. Valizi otele bıraktığım için elimde sadece ekler kutusu ve zeytin kavanozu olan poşet vardı.

Kapısının önündeydim. Elimi zile götürdüm. Ve iki kez bastım.

"Patlama, geliyoruz!" Bu Alex değildi, yanlış yere mi geldim? Ama sesi tanıdıktı.

Kapı açıldığında Finn Giller'ı gördüm. Tamam doğru ev. Bir saniye, Finn Giller mı? Derin nefes Nida!

"Alex yok mu?" Finn bir iki saniye gözlerini kısarak bana baktı ardından beni tanımış gibi gülümsedi ve kapıyı biraz daha açtı.

"İçerde, buyurun isterseniz."

"Kendisinin önemli bir işi var da." dedi hınzırca gülerken.

İçeri kısa bi göz attım kahkaha sesleri geliyordu ama Alex'in sesi yoktu.

Alex bana bu evin adresini atmıştı. Yani içerde kim varsa ona güvendiği için atmıştı, kendi olmasa bile. Yine de girdim.

İçeri girdiğimde Ted ve Amy'yi gördüm. Henüz girdiğimi görmemişlerdi.

"Arkadaşlar, misafirimiz var!" Arkamda bağıran Finn'in sesiyle irkilmedim desem yalan olur.

Beni gören ikili birbirleriyle oynaşmayı bırakıp şaşırarak bana bakmaya başladılar. Geri kaçacağım şimdi!

O sırada yan odalardan birinin kapısı açıldı. Ve saçlarını kurulayarak o girdi. Girerken de söyleniyordu.

"Habersiz evime gelmeyi huy edindiniz. Ayrıca üstüme un dökmek kimin fikriy-"

Beni gördü. Beni gördü! Beni gördü!!!

"Opia?"

"Teslimatınızı getirmiştim efendim." dedim bende onun şaşkınlığına nazaran sırıtarak elimdeki poşetleri kaldırdım. Ben bu anı böyle hayal etmedim ama ya.

Hızlı adımlarla yanıma gelip bi anda sarıldı bana. Elimdekileri yavaşça yere bırakıp bende sarıldım ona.

"Dostum, iyi girişti."

"Amy bana bi kere şöyle sürpriz yapmadın o kadar iş seyahatinde."

"Diyene bak! Sen yapsaydın!"

Alex bana sarılmayı bırakıp onlara döndüğünde ben yüzümü onun boynuna gizlemiştim. Yeni duş aldığı için kokusu ciğerlerimi bayram ettiriyordu.

"Sizin özele saygınız yok mu?"

"Konuştu Amy'yi her öptüğümde kusma sesi çıkaran dedemiz."

Ondan ayrıldığımda biraz homurdandı ama sonra yerdeki poşetlere almak için uzandı. Tepkisini görmek için pür dikkat ona bakıyorduk hepimiz.

"Şaka yapıyorsun?" Kahkaha attım ve kafamı iki yana salladım.

"Zehirlenmeyiz, değil mi?" Bu dediği ile koluna vurmuştum yalancı bi sinirle.

"Yüksek doz güzelliğinizden hastaneye kaldırılacağız şimdi." Amy'ye döndüm ve sevecen bir şekilde gülümsedim o da bana karşılık verdi.

"Bu kız senin için fazla tatlı, dede." diye konuştu Finn. Bana el sallamayı da unutmamıştı.

"Siz evden defolup gider misiniz artık?"

Gerçektende kaktılar gittiler. Ve biz yalnız kaldık.

***

gözümden uyku akıyor bunları yazarken
belki de uyudum

OPİA (texting)Where stories live. Discover now