59

4.4K 282 40
                                    

Alex'in çocukluğunun geçtiği evin önündeydik. Pardon, buraya ev denilmezdi. Burası bir saraydı.

"Gerçekten burada mı büyüdün? Kaybolmadın mı kocaman evde?"

"Odamda olurdum." Bunu derken omuz silkiyordu. Keyfi yoktu. Araba da da çok konuşmamıştı. Üstelemedim ama.

Kapının ziline uzandı. Elimdeki baklavayı ona verdim ve üstümü düzelttim. Amerika da baklavayı nereden buldun diye soracaksanız, Alex'e yaptırdım. Şerefsizin eli becerikliydi.

Altıma bol siyah bir kumaş pantolon onun üstüne beyaz uzun kollu bir crop onun üstüne de yine siyah blazer ceket giymiştim. Saçlarım açık ve dalgalıydı. "Çok mu resmi olmuşum? Doğruyu söyle. Gidip değiştirsem çok mu geç kalırız?"

"Gayet güzelsin, sevgilim. Dert etme artık." Bunu derken elindeki baklavayı bana verdi. Ardından kapı açıldı. Hizmetçi üniformalı birisi karşıladı bizi. "Kusura bakmayın Bay Cameron."

"İyi akşamlar Emma. Sorun değil."

"Ceketlerinizi alayım efendim," Elimdeki baklavayı ve ceketimi ona doğru uzattım. Baklavaya tuhaf tuhaf bakması ile şaşırdım. İlk defa mı görüyordu?
Gerçi bir tepsi cevizli baklavayı çok gördüğünü sanmıyordum. Keşke kutuya koysaydım.

Alex'in beni belimden tutarak ilerletmesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Eğer hızla büyük bir salona girmeseydik ona kutu işini soracaktım ama bir anda karşımda beyaz takımlı sarışın bir kadın görmemle şaşırmıştım. Gözleri Alex'e benzediğine göre bu annesi olmalıydı. Sarılmam mı lazımdı yoksa sadece el mi sıkışacaktık?

Kollarını iki yana açması ile sarılacağımızı anladım. Aşağı yukarı aynı boyda sayılırdık. Hemen bende ona sarıldım. Ayrıldığımızda arkasında lacivert takımlı mavi gözlü bir adam gördüm. Saçlarının çoğu beyazlamıştı. O da elini uzattı ve benim de elimi uzatmamla tokatlaştık.

Alex belimden tuttu ve önce beyaz takımlı kadını gösterdi. "Annem, Virgina," adamı gösterdi. "Babam Wilson." Gülümsedim ikisine de.

"Çok memnun oldum."

"Kardeşim beni niye tanıtmadın?" Arkamdan gelen uzun bir adam aynı babası gibi tokalaştı benimle. "Abim, John." Babası gibi mavi gözleri vardı. Saçları da hafif dağınık ve Alex ile aynı renkteydi. Ona da aynı şekilde gülümsedim. "Memnun oldum."

Ardından Alex beni gösterdi ailesine. "Sevgilim, Nida." Annesi hemen kolunu omzuma attı. "Sonunda tanışabildik Nida'cığım."

"Eee o zaman hadi sofraya geçelim." Diğerlerine seslendi ve kolunda ben ile yemek odası tahmin ettiğim yere girdik. Tavan çok yüksekti. Bu da evi inanılmaz büyük ve ferah gösteriyordu. Uzun yemek masasın başına babası soluna annesi, annesinin yanına ben (tamamen annesinin yönlendirmesi ile) sağına ise John onun yanına da Alex oturmuştu. Bir konu da şakalaşıyor gibilerdi. Annesi de gülerek bişeyler anlatıyor, hizmetçilerine servise başlamalarını söylüyordu. Masa da tek gülmeyen kişi babasıydı.

"Nida nasıl tanıştınız Alex ile?" Beklendik bir soru.

"İnternet üzerinden, belki biliyorsunuzdur ben aslında İstanbul'da yaşıyorum. O sıralar Alex'i bir dizisinde görmüştüm ve yazmıştım. O şekilde konuşmaya başladık." Kadın elini kalbine koydu. "Ah, ne kadar güzel."

Biraz drama queen bir tipi vardı.

Yemekler servis edilmeye başlandı. Çorba olarak mantar çorbası servis edildi. Burun kıvırmak istedim ama nerede olduğumu hatırlayıp yüzümü sabit tutmayı başardım. Çorbaya ne gerek vardı?

OPİA (texting)Where stories live. Discover now