Dört

29 12 0
                                    

"Bıraksana beni!" Dirseklerimle ona vurdukça zırhından gelen tiz metal ses kulaklarımı tırmalıyordu.

"Çırpınmayı kes. Sana zarar vermeyeceğim."

Tren hala hareket ediyor, saniyeler geçtikçe Luc ve Felis'ten uzaklaşıyorduk. Kollarımı tutan Muhafız'ın bacaklarına tekme atıp kurtuldum. Üzerine giydiği kostüm metal parçalardan birleştirilmiş bir çeşit zırhtı ama bağlantı noktaları plastikti, bunu avantaj olarak kullanabilirdim.

"Uzak dur benden!" Elimi ona doğru uzattım, parmak uçlarımdaki karıncalanma geri dönmüştü.

"Sadece görevimi yapıyorum." dedi Muhafız silahını bana doğrultarak. "İşimi zorlaştırma."

Bileğinden ufak, yuvarlak bir cisim çıkardı, tepesinde bir buton vardı. Önüne doğru fırlattı, "Al bunu."

Ellerim titreyerek yerdeki cismi aldım. Daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu.

"Ne bu?" Evirip çevirdim.

"Tuşuna basarsan anlarsın." dedi Muhafız. Bu kalın ses uzaktan, derinden geliyor gibiydi ama ses tonundaki kararlılık tüylerimi ürpertti. Yüzündeki kaskın ağız kısmında sesin dışarı çıkmasını sağlayan hoparlör gibi bir kısım vardı. Gözleri dışardan görünmüyor, siyah filmli bir camla kaplıydı. O an o kaskın altında nasıl biri olduğunu merak ettim, Başkan'ın askerleri nasıl insanlardı? Dediğini yapıp tuşa bastım. Küçük yuvarlak açılmış, yarı saydam bir holograma dönüşmüştü ve çamur gibi ellerimi kaplamıştı.

"Bu da ne?" Ellerimi hareket ettirmeye çalışıyordum ama birbirlerine kenetlenmişlerdi. Beni etkisiz hale getirmek için tuzak kurmuştu.

"Hadi, Başkan seni bekliyor."

Gözyaşlarım gözlerimde birikirken korku, yerini sinire bırakıyordu. Gözlerim bulanıklaştı. Eyvah, transa geçiyordum.

Saniyeler içinde kontrolü kaybediyordum. Yalnızca amacına odaklanmış bir av köpeği gibi, sadece Muhafız'ı görüyor, onu etkim altına almaya çalışıyordum.

"Ne yapıyorsun sen?" dediğini duydum ama aldırmadım. Odaklanmıştım, ona zarar verecektim. Ellerim bağlı olmasına rağmen ona yeterince yakındım ve bunu yapabilirdim.

"Heey, burnun kanıyor." diyordu. Ama ben dinlemiyor, dalgalı denizleri aşıp zihnine ulaşmaya çalışıyordum.

Peki neden olmuyordu?

Giysilerime damlayan kanın kokusu, transtan çıkardı beni. Becerememiştim, onu etkileyememiştim. Yeteneklerime ne olmuştu? Ellerimi kaplayan bu hologram kelepçe beni güçsüz mü kılıyordu?

Elimle burnumu sildim, parmaklarımdaki kana baktım. Bu nereden çıkmıştı şimdi? Hasta mı oluyordum yoksa bana bir şey mi yapmıştı?

"Ne oluyor, ne yaptın bana?"

"Arttırılmış Gerçeklik Işınları'yla yapıyorlar bunları. A-G-I." dedi bileğinden başka bir yuvarlak cisim çıkarırken. "Güzeller, değil mi?" Tuşlu cismi eliyle havaya atıp tutuyordu.

"Burnum... Burnuma ne yaptın?"

"Ah, onun benimle bir ilgisi yok. Bence bir doktora görünmelisin ama. Zaten biraz garip davranıyorsun." Cümlesini bitince bana doğru yavaşça yaklaştı, kolumu yakaladı.

"Nereye gideceğiz? Başkan bana ne yapacak?"

"Hiçbir fikrim yok. Direniş'ten değilsen endişelenecek bir durum değildir." Beni belimden yakalayıp diğer vagona doğru çekti.

"Direniş'ten değilim. Ben... Buralı bile değilim. Bırak gideyim."

"Korkacak bir şey yok öyleyse."

Kontrolü KaybetmekWhere stories live. Discover now