12. Bölüm: Eve Dönüş.

30 8 47
                                    

Ettiğimiz kavganın ardından otele dönmüş ve eşyalarımızı toplamıştık. Birkaç saatlik yolumuz vardı.

"Hazırsan çıkalım." dedi. Yaşadığımız gerginlik hiç olmamış gibi devam ediyorduk her zamanki gibi.

"Ben hazırım, ama sen değilsin."

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak.

"Elin..." dedim o adamı yumrukladığı eline bakarak. "Hiç iyi gözükmüyor."

Elini arkasına sakladı.

"Bir şey yok." dedi umursamazca. "Geçer."

"Bir şey yapmazsan geçmez." dedim ve buzluktan buz aldım. İlk yardım çantasını da alıp koltuğa koydum. "Gel."

Evgin somurtarak yanıma oturdu. Eli şişiyor ve morarmaya başlıyordu. Buzla soğuk kompres yapıp krem sürdüm ve geçici bir süreliğine sargıyla sardım.

Evgin böyleyse, o adam nasıldır kim bilir...

"Gidebilir miyiz artık?" diye sordu.

"İyiliğin için yapıyorum. Teşekkür edeceğine ne diyorsun." dedim göz devirerek.

Saat gece yarısını bulmuştu biz otelden çıkarken. Eve bizi şoförümüz götürecekti.

Nihayet yola çıktığımızda sessizlik çökmüştü üzerimize. Yolculuklar neden böyleydi? En azından pişti, poker oynayabilirdik, değil mi?

Bir saat geçtikten sonra mayışmıştım. Gözlerim kapanıyordu. Alkol etkisini gösteriyordu işte. Evgin de içmemiş miydi? Ona nasıl bir şey olmuyordu?

Evgin gözlerimin kapandığını görmüş olmalı ki koluyla vücudumu sardı ve beni kendine çekti. Otomatikmen başımı omzuna koymuştum.

Başımı koyar koymaz uyumuştum. Kaç saat uyuduğumu bilmeden uyandığımda Evgin hâlâ olduğu gibi duruyordu.

"Ne kadar kaldı?" dedim doğrulurken.

"Az kaldı." diye cevap verdi.

"Ağrıyor mu elin?"

"Hayır." dedi ben sargısını açarken.

"Çok iyi bir yalancısın." dedim. "Morardığını görmesem elinin ağrımadığına inanacaktım."

"Ameliyata da gerek var mı?" dedi. İkimizde aynı anda göz devirdik. Sinirle eline bastırdım, elini geri çekti.

"Sahiden, neydi o halin? Resmen cinnet geçirdin." dedim olayı tekrar hatırladığımda.

"Sana nasıl yavşadığını hatırlamıyorsun herhalde?" dedi bana dik dik bakarak.

"Ha, kıskandın yani?" dedim sırıtarak.

Bir süre sessizce baktı.

"Delirtme beni." dedi fısıldayarak. Bu yoğun öfkesinin sebebi ben miydim?

"Ben delirtmiyorum ki, sen delirecek yer arıyorsun." dedim omuz silkerek.

"Bak," dedi, adımı söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Bunun nedenini bir an önce öğrenmem gerekiyordu.

"Tamam, sustum." dedim ağzımı fermuar kapatır gibi kapatarak. "Delirince ne olduğunu gördük. Bu arada, hiç adam öldürdün mü?"

Soruyu gözlerimi kısarak sormuştum ki o sessiz kalınca gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Ciddi bir şekilde sessizdi.

"Geldik efendim." Arabanın durmasıyla şoför sessizliği bozmuştu. Kendime gelmeye çalışarak arabadan indim.

Evin kapısı açıldığında herkes bizi karşılıyordu.

"Hoş geldiniz." dedi Sasha heyecanlı bir şekilde.

"Hoş bulduk!" dedim gülümseyerek.

Herkesle tek tek sarıldım, onları oldukça özlemiştim. Evgin dışında evdeki herkesle büyük bir aile olmuştuk.
Aniden dank ederek çaktırmadan Evgin'in eline baktım. Elini saklamaya çalışıyordu.

Evgin; Savaş ve Barış'la oturmuş konuşurken biz de Sasha'yla sohbete dalmıştık. Büge, henüz iki yaşında bir oğlu olduğundan çoğu zamanını onunla geçiriyordu.

"Ee, neler yaptınız?" diye sordu Sasha, oldukça heyecanlı, pozitif ve enerjik biriydi.

"Takıldık öyle." dedim omuz silkerek. Ben Sasha kadar enerjik ya da Büge kadar sakin biri değildim. İkisinin tam ortasıydım.

"Ya, doğru düzgün anlat. Nerelere gittiniz?"

"İlk gün oteldeydik, akşam yemeğe gittik. Sonraki iki gün gece kulübündeydik," dedim ve sonraki lafı fısıldayarak söyledim. "Kavga etmeseydi..."

"Kavga mı etti?" dedi Sasha fısıldayarak bağırarak. "Kiminle?"

"Bana yavşayan herifin tekiyle." dedim ve çaktırmadan karşı koltukta oturan Evgin'in elini işaret ettim. "Baksana. Eli mosmor."

Ertesi gün...
Evgin sabah erkenden şirkete gitmişti. Ben ise tüm gece Sasha'yla vakit geçirdiğim için uyuyakalmıştım.

Odanın sessizliğine bürünmüş telefonuma bakarken odanın kapısının çalmasıyla ayağa kalktım. Gelen Sasha'ydı.

"Sasha, gel." dedim gülümseyerek. Dün gece ikimizde hayat hikayelerimizi anlatmıştık. Sırlarımızı, dertlerimizi, hayallerimizi... Yıllardır arkadaşımmış gibi tanıyor ve seviyordum onu.

O, benim, bundan sonra en iyi arkadaşımdı.

"Kızım kahvaltıya gelmeyince merak ettim seni." dedi, her zamanki gibi yerinde duramıyordu. "Hiç yemek yemiyorsun. Sahi, kaç kilosun sen?"

"Kırk sekiz-"

"Yuh!" diyerek sözümü kesti. "Nasıl rüzgarda uçmuyorsun?"

İkimizde güldük.

"Ben sabahları bir şey yiyemiyorum." dedim gülümseyerek. Hâlâ bana şaşkınlıkla bakıyordu.

"Neyse, dün Evgin'in ettiği kavganın detaylarını anlatmadın. Onu öğrenmeye geldim."

Kahkaha attıktan sonra anlatmaya başladım.

"Biz kulübe gitmeden önce kavga ettik. Bende çok sinirlendim, onu kıskandırmak istedim. Daha doğrusu, beni kıskanıyor mu bunu öğrenmek istedim."

"Ee, sonra?" Oldukça meraklı bir şekilde bekliyordu.

"Sarhoş taklidi yapmak zorunda kaldım. Sonra yavşağın teki oturdu yanıma. İki laf ettik, Evgin de kıskançlık krizine girip daldı adama."

"Ya kızım, ondan önceki gün herkesin içinde öpüşmemiş miydiniz siz? Ne kadar dengesiz bir ilişki!"

Evet, gerçekten öyleydi.

"Ben de dark romance seviyorum. Toksik, zehirli, saplantılı... Ne kadar heyecanlı!"

Gülerken bir anda sıktığım parfümün kokusu burnuma gelince öğürdüm. Elimle ağzımı kapattım.

"Ezgi, ne oldu?" dedi Sasha panikle.

"S... Sıktığım parfümün kokusu... Midemi bulandırdı." dedim. "Bozuldu galiba."

Sohbet etmeye devam ettik.

Ayçiçeği, güneşi arıyormuş gökyüzünde. Ama bir türlü bulamıyormuş. Çünkü gündüz değil, geceymiş.

Ayçiçeği, tüm gece güneşi görmeye çalışmış. Bir o tarafa bakmış, bir diğer tarafa. Ay ve yıldızlardan başka kimse yokmuş karanlık gökyüzünde.

Gündüz olmuş. Güneş açmış.

Ama ayçiçeğinin boynu bükükmüş.

Tüm gece güneşi aramaktan yorulmuş, umudu tükenmiş.

Bir daha asla gökyüzüne bakmamış.

RastlantıWhere stories live. Discover now