2. Bölüm

15 1 0
                                    

Adam batan güneşe doğru uçurumun kenarında oturmuş ve elindeki boomerangı atıp tutuyordu. Boomerangı her atışından tam 5 saniye sonra kendisine geri geliyordu. Hırslıydı, hırs artık adı söylenince akla gelen ilk şey olmuştu. Öfkeliydi. Ama hırsına ve öfkesine yenik düşmezdi, ablası onu öyle yetiştirmemişti. 27 yıllık hayatında girdiği çatışmaların bir çoğu hatasız geçmişti, babasının mirasına ancak bu şekilde sahip çıkabileceğini düşündü. İçindeki savaş, babasının ona en büyük mirasıydı.

  Siyah saçlarını meltem dağıtırken sol eliyle saçlarını düzeltiyor, sağ eliyle de boomerangı yakalamayı becerebiliyordu. Artık savaş aletleri onun için antreman niteliğinde değil, stres atmak için yapılan oyuncaklar gibiydi. Dışarıdan baktığınızda geniş omuzları, atletik yapısı ve uzun boyuyla onu yaşayan, helenistik çağa ait bir heykel zannedebilirdiniz. Haksız sayılmazdınız, onu bir heykelden farklı kılan tek şey canlı oluşu ve hareket edişi idi.

Çok neşeli bir çocuktu, o neşesi zamanla küçümseme ve alaya dönüştü. Kötü biri değildi, sadece başka bir yol bilmiyordu. Babasını ve annesini kaybettikten sonra 15 yaşındaki ablasının emniyetine bırakılmış ve onun adım adım lider olmasına şahit olmuştu. Birbirilerinden başkası yoktu veya başka bir şansları. Onların dünyasında yaşayan akraba çok az olurdu.

15 yaşındayken küçük kardeşine sahip çıkmak zorunda kalan ablası erken yaşta sorumluluk almış, yükseldiği konumla birlikte ciddi bir mizaç edinmişti. O da kardeşini bu mizaçla yetiştirmişti. Kardeşi onun varisi idi, bir lider gibi davranmalı ve öyle düşünmeliydi. Liderlik onun da kaderinde olandı.

"İnsanlar senin yaşında daha mutlu görünürler."dedi uzaktaki ses. "Belki de aşağı inmeli ve kutlamaya katılmalısın."

Sesin geldiği yöne baktı. Küçüklükten beri tanıdığı dostu 3 metrelik Athena heykeline yaslanmış, ellerini göğsünde birleştirmiş alaycı bir sesle ona bakıyordu.

"İnsanlar,"dedi adam boomerangı fırlatmadan önce. "Biz insan değiliz."

"Kim olduğuna fazla takıyorsun kafayı, ne yaptığına bakmalısın. Kim olduğunu ancak yaptıklarınla belirlersin."

"Kim olduğuma değil, ne olduğuma. Ben bir muhafızım."

"Muhafizlık demek kale kapısının önünde asık suratla dikilmek değildir, Jay."dedi arkadaşı yaklaşan boomerangı arkadaşından önce yakalarken. "O işi verilen savaşta bıraktık. Aşağıdaki kutlama da bunun şanına. Soyumuzun onurunu yad ediyoruz."

"Soyumuzdaki ölümleri unutmayarak..."dedi  Jay. "Onları ancak bu şekilde yad edebiliriz. Üstelik, 300 yıllık savaşın üstünde tepinmek bana asilce bir davranış gibi gelmiyor.

Arkadaşı sırıttı. "Böyle bir bakış açısı ancak sana ait olabilirdi."

"Size inanamıyorum, Mark, Jay!"

Duydukları sinirli ve cırtlak sesle ölüm fermanlarının imzalandığını anladılar. İkisi de başlarına gelebilecek gazabı düşünüp yüzünü buruşturdu.

"İkiniz de hödükçe davranıyor ve beni kutlamada, o kadar sırtlanın arasında tek bırakıp burada çene çalıyorsunuz. Unutmayın ki sizin doğanız beni korumak üzerine tasarlandı!"

Kız kardeşinin ciyaklamasını ve isyanını göğsünde yumuşatabilen Mark sakince "Yapma Helen,"dedi kafasını yana yatırıp. "Hepsini sırf oyun olsun diye büyüleyip sonra da abilerinin arkasına saklanamazsın."

"Oyun oynamayı seviyorum."dedi Helen erkeklerin yanına otururken. Üçü de uçurumun kenarında oturmuş ve seneler sonra bile birlikteydiler. Küçüklüklerinden bile aynı.

SAMSARAWhere stories live. Discover now