4. Bölüm

17 1 0
                                    

Jay yatağında uzanmış tavanı seyrediyordu. Bütün gün Mark'la çömezleri eğitmiş, onların sınırlarını zorlamıştı. İkisi de çömezlerin başlarında dikilirken İttifak Ordusu'na katılacak olan bu çocukların nitelikli birer asker olmaları için görevlendirilmiş, deneyimli ve yetenekli askerlerdi. Çömezler yarım gün süren zorlu eğitimden sonra yerden kalkacak halleri kalmayınca (biri revirlik olmuştu) eğitimi sonlandırdılar ve herkes odasına dağıldı. Sabahın erken saatlerinden beri ayakta olan Jay için, kendiyle başbaşa kalma fırsatı ilk defa var olmuştu. Tavanı izlerken kendi çömezliğinde ki eğitim anıları zihnini doldurdu. Babası o zamanlar şu an oğlunun olduğu statüde, nitelikli bir asker sıfatıyla çömezlere eğitim vermekle görevliyken oğluna eğitim vermeyi reddetmişti. Diğer çömezlerin, babasının ona ayrımcılık yaptığını düşünmelerini engellemekti düşüncesi. Jay'in babası Alfred'i tanıyan herkes böyle bir şeyin olmayacağını bilirdi fakat saygı duydukları bu askere karşı çıkmadılar ve böylece çömezler iki gruba ayrıldı. Mark'ın da içinde olduğu birinci grup Alfred'in askerleri, Jay ve ikinci grup da Grey'in askerleri olmuştu. Grey bir baş belası, bir ruh hastası olduğu için ikinci gruptan her gün en az 5 çömez revirlik olurdu. Anne ve babasını kaybedip yıllar geçtikten sonra, bir gün Jay'in dirseği öyle bir kırılmıştı ki kemik eti yarıp dışarı çıkmıştı. Grey mermer gibi bir soğuklukla kemiği yerine oturtmuştu. Jay 13 yaşındaki bir çocuk olarak çığlık çığlığa eğitim matının üstünde ağlarken kemikleri çoktan kaynamış, yarası çoktan kapanmıştı bile. Jay, hayatı boyunca bundan çok daha büyük fiziksel acılar yaşamış olsa da her aklına gelişinde aynı acıyı hissederdi.

Odasının kapısı çalınmasıyla düşüncelerinden çıktı. Huzursuz bir şekilde homurdanıp, rahatı bozulduğu için ağzında bir küfür geveledi. Jay'in komutuyla kapıyı aralayıp odaya giren asker hazır ola geçip "Hunter sizi görmek istiyor, efendim."dedi. Jay olumlu yanıt verip askeri gönderdi. Telefonundan saate baktı ve ablasının bu saatte görüşmek istemesinin iyiye alamet olmadığını anladı. Yeni bir görev, diye geçirdi aklından. Siyah saçlarını düzeltip liderin karşısına çıkmaya hazır olduğuna karar verince odasından çıktı. Rebecca'nın odasına giderken son ziyaretini hatırladı. O gece Patricia'yla yaptığı konuşma geldi aklına. O günden sonra Patricia'yı hiç görmemişti.

Jay, Rebecca'nın kapısını çalıp beklemeye koyuldu. Biraz sonra gir komutunu alınca, tıpkı kendisini ziyarete gelen asker gibi liderin karşısında hazır ola geçti.

"Rahat, asker."dedi Rebecca. Komutla rahata geçen Jay, ablasının hareketlerini izlemeye koyuldu. Rebecca;geniş, oymalı çalışma masasının arkasından çıkmış, dolabından çıkarttığı kristal viski şişesini ve aynı şişesi gibi kristal olan iki bardağı masanın üstüne bıraktı. İkisini de çeyreğine kadar doldurdu. Jay'e yaklaşıp elindeki bardaklardan birini kardeşine uzattı.

"Birini revirlik etmişsin,"dedi Rebecca hınzır bakışlarla viskisinden yudum alırken.

Jay'in ifadesiz suratında beliren çapkın gülümseme tüm yüzünü kapladı. Rebbeca'ya doğru eğilip "Yöntemlerimi mi sorguluyorsun, Lider?"dedi. Jay Rebecca'nın çenesini hafifçe tutup, kadının yanağına derin bir öpücük kondurdu. Rebecca'nın yanından geçip kocaman masanın karşısındaki, aynı masaları gibi meşeden yapılmış, yastıkları odanın duvar kağıtlarıyla uyumlu koyu bordo sandalyelerden birine oturdu ve ayaklarını iki sandalyenin arasında kalmış sehpaya uzattı. Viskisinin pahalı kokusunu genizlerine doldurduktan sonra bir yudum aldı. Rebecca yaklaştı, bir elini kardeşinin omzuna atıp başında dikilmeye başladı.

"Evet,"dedi Jay sabırsızca. "İçki içmek için askerle çağırttırmadın herhalde."

"Seni kendim de ziyaret edebilirdim."dedi Rebecca üstten.

SAMSARAWhere stories live. Discover now