5. Bölüm

12 1 0
                                    

Yaklaşık 1 saattir yoldaydık. Gecenin zifiri karanlığında, şehirin ışıklarından uzakta, bir orman yolundaydık. Yolu aydınlatan tek şey arabanın uzunlarıydı. İki tarafımızda da uzun ağaçlar vardı ve Ay'ın naciz ışıklarına ket vurmuşlardı. Nereye gittiğimizi bilmemem, April'ın hala uyanmayışı, ne Jay'den ne de Mark'tan tek bir kelime bile duymayışım huzursuzluğumu kat kat arttırıyordu. Kalbim bu gece olan her şeyi nasıl kaldırabiliyordu acaba? Aklımı zaten yitirmiştim.

"April neden uyanmıyor?"dedim sonunda.

Mark dönüp bana, sonra da April'a baktı. Yüzündeki isteksiz ifadeyle, April 'ı bayılttığı gibi, işaret parmağını iki kaşının ortasına dokundurdu ve geri çekti. Bir kaç saniye sonra, karanlığa rağmen April'ın gözlerinin ışığı göründü. Ben sevinmeye fırsat bulamadan o bir anda yerinden fırlayıp doğruldu. Önce arabanın içini inceledi, Jay ve Mark'a baktı, gözleri sonunda bende durdu.

"Kaçırılıyoruz."dedi şaşkınlıkla.

Tek kaşımı kaldırıp "Yapma ya,"dedim. Sanki bu zamana kadar ben baygındım da bilmiyordum...

"Hanımlar,"diyerek araya girdi Jay. "Kaçırmak çok çirkin bir itham. Biz sapık değiliz, biz... Iıı... Adın neydi?" Son sözlerini dikiz aynasından April'a bakarak söyledi.

"April..."dedi April tereddütle.

"April, harika! Biz April'ı misafir ediyoruz."dedi Jay neşeyle.

"Peki ya ben?"dedim.

"Hayır, seni gerçekten alıkoyuyoruz."

April'la göz göze geldik ve gözlerimizle anlaştık. Siktir...

April ve benim öğrenilmiş çaresizliğimizle geçen yol boyunca hiçbirimiz  bir şey söylemedik. Uzun, ağaçlı otoban ikiye ayrıldı ve biz soldaki patika yolundan devam ettik. Patika engebeli düzeyiyle bizi sarsarken 4x4'ün sebebini şimdi anladım. Karanlıkta hiçbir şey göremiyordum, yolu başka birine tarif etmem veya net bir özelliğini söylemem imkansızdı. Burada bizi öldürseler hiç kimsenin ruhu bile duymazdı. Bu ihtimalin olasılığı canımı sıkmıştı ki araba yavaşladı. Korktuğum başıma geldi, derken ön camdan dışarı baktım ve gözlerim irileşti. 3 tane, kocaman, gerçekten kocaman kurt yolumuzu kesmişti ve öylece duruyorlardı. April'ın bileğimi sıkışını hissetsem de tepki veremedim. 4 ayak üstündeki kurtların boyu, neredeyse bir insanın omuzlarına gelirdi. O halde iki ayağa kalktıklarında fazlaca iri bir adamın boyunu rahatlıkla geçerlerdi. Heybetli kurtların hırlayışını, saldırışını beklerken Jay camdan kafasını uzattı ve bağırdı.

"Hadi, Geralt. Bırak da geçelim!"

Jay'in kurtlarla iletişime geçmeye çalışması, korkumu şaşkınlığa hatta dehşete düşürmüştü ki öndeki siyah kurt arabaya doğru ilerlemeye başladı. Arabanın önüne doğru o kadar ilerledi ki, kör noktada onu göremez olduk. Bir kaç saniye sonrasında, kurdun ilerlediği yerden bir adam doğruldu. Aman Tanrım...

Beynim işlevini kaybetmişti, elim otomatik olarak açık olan ağzıma gitmişti. O adam az önce kurt muydu, yoksa kurt bir insan mıydı? Bu dünyada her şey mümkün müydü? Bildiğimiz tüm masallar, mitler gerçek olabilir miydi? Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Adam arabanın uzun farlarından etkilenmemiş ve heykel gibi durup direkt olarak bize bakıyordu. Buna rağmen Jay ağzından bir lanet geveleyip uzunları kapattı ve arabadan indi. Arkasından Mark da indi ve ön tarafın kapıları olduğu gibi açık kaldı.

Karanlıkta kalan patikayı sadece arabanın  sarı farları aydınlatıyordu. Jay tam olarak adamın sağ tarafında dururken, Mark da diğer çaprazında durarak adamı ortalarına almış oldular. Uzun saçlarını at kuyruğu yapmış ve kuyruğunun üç tutamını da örmüş olan, olgun görünümlü esmer adam, ikisine de bakmıyordu. Kafasını, arabanın içindeki iki kadından çevirmiyordu. Adamın gözlerini görmesem de keskinliğini ensemde hissedebiliyordum.

SAMSARADove le storie prendono vita. Scoprilo ora