6. Bölüm

8 1 0
                                    

Ettiğim kan yemininden sonra Rebecca odadan çıkmamızı emretti. Emre itaatsız görünmemek için, hoşuma gitmese de ses çıkarmadım. Odadan çıkar çıkmaz Jay'in parmaklarını koluma kenetlediğini hissettim. Tutuşu acı vermekten çok dikkatimi toplamak istiyor gibiydi.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"dedi dişlerinin arasından. Gözlerimi, koyu gözlerine diktim. Önce Rebecca'yı sonra da Jay'i bu kadar tetiklediğimi görmek içimde zafer bayrağını elimde tutuyormuşum gibi bir özgüven oluşturdu. Evet, belki bu dünyaya ait değildim ama ben 'ben' olmaktan çıkmamıştım ya sonuçta.

"Sen kim oluyorsun da bana hesap soruyorsun?"diyerek karşılık verdim Jay'e. Sert bakışlarımı Jay'in yüzünden çekmeyerek, yüzünü inceleme fırsatı elde ettim. Dar koridorda arkamızda üç kişi olmasına rağmen, yüzlerimiz birbirine yakın duruyordu. Başka biri görse belki iki sevgilinin kavga ettiğini düşünürdü. Sevgili mi? İşte buna gülünür. Jay'le şu an aramızdaki tek şey, iki yırtıcının bölgesini korumak için birbirine yaptıkları gövde gösterisine benziyordu. Hatta şu an Jay'in elinde olsa beni ortadan kaldırabileceğine emindim ama yapamazdı, bana ihtiyaçları vardı.

Verdiğim tepkiyle Jay'in yüzüme yakın yüzündeki ifadesi değişti. Alaycı gülümsemesi biçimli dudaklarına otururken, gözlerinin koyuluğuna bir gölge yerleşti. Bu yüzü daha sakin bir anımda görsem paniğe kapılabilirdim. "Asıl sen kim oluyorsun da İttifak'a şart koşuyorsun?"dedi. "İttifak, senin çıkarlarının oyuncağı değil." Son kelimesini vurgularken kolumdaki tutuşunu sertleştirdi.

Gözlerim kolumdaki parmaklarına kayıp, ateşlenerek ona geri döndü. Evet, onun gözlerine gölge misafir olabilirdi ama benim gözlerimde ateş ev sahibiydi. Bu bir ömür gibi süren gecenin başında, ilk karşılaştığımızdan beri ona bu yanımı göstermemiş olabilirdim, ta ki arkadaşıma zarar verene kadar.

"Çocuklar,"dedi Helen. İkimizin de ortasında ve bize oldukça yakın bir mesafedeydi. Gözlerimiz birbirinden ayrılmadı fakat bir şey olsa olaya müdahale edecek gibiydi. "Biraz sakin mi olsak?"

"Eva..." April'ın sesiyle bakışlarım ona kaydı. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Temkinli ve memnuniyetsiz yüzü aynı zamanda buz gibi de soğuktu. Yorgun görünüyordu... Kafasını iki yana, olumsuz anlamda hafifçe salladı. Uzatmamı istemiyordu.

"İttifak'ınızın onuru umrumda değil."dedim kolumu Jay'in tutuşundan kurtarırken. "Gönüllü olarak mı getirdin bizi buraya? Hayır! Gönüllü olarak kalacağımı da nereden çıkardın?"

"Olacaksın. Değerli canını, küçümsediğin 'ucubeler' koruduğunda gönüllü olacaksın."

Bir adım attı. Artık o kadar yakındık ki burnundan sinirle alıp verdiği sıcak nefesi dudaklarıma yayılıyordu. Yaydığı kokuyu, onun gibi sinirle alıp verdiğim nefesle algılayabiliyordum. Bu adamın gecenin başından beri oluşturduğu negatif duygularım hala diriyken, kokusu ve yakınlığı hoş bir şekilde  içimi uyuşturmuştu. Aptal kimyasalların sebep olduğu düşüncelerim için kendime kızdım. Bu durumda, bu adamla bir şey düşünmek tam bir salaklık olurdu. Ayrıca şimdiden alaycı ve baskıcı karakterinden nefret etmiştim. Duygularımı ve bakışlarımdaki ateşi üstünden çekmedim ve onun yaptığı gibi, gözlerine bakmaya devam ettim. Ama söylediği sözle birlikte gardım düştü. "Seni ben koruduğumda neyin parçası olduğunu anlayacaksın."

Son cümlesini de alıp arkasını döndü ve hızlıca yürümeye başladı. Koridorun kör noktasına kadar geldi ve merdivenlerden inip kayboldu. Arkasından şaşkın bakışla, nereye gittiğini göremesem de bakmaya devam ettim.

"Derdi ne bunun?"dedi April. "Sanki az önce ona büyülü yemin ettirmişler gibi." Ona baktığımda çoktan kapanmış olan yarasına bakıyordu. Yanındaki Mark'a dönüp, büyük kahverengi gözlerini merakla ona dikti. "Yara nasıl bu kadar hızlı kapandı?"

SAMSARAWhere stories live. Discover now