~56~

6.8K 600 153
                                    

Testin üzerinde bir tane kırmızı çizgi belirdiğinde hepimizin yüzü düşmüştü. Dolan gözlerimle ve sanki benim elimde olan bir şeymiş gibi mahcubiyet dolu bakışlarla baktım Ulaş'a. O da yıkılmıştı. Sonra gözünden akan yaşı hızlıca silip ben üzülmeyeyim diye toparladı kendini. Yalandan bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Yanıma oturup başımı göğsüne bastırdığında bir hıçkırık fırladı boğazımdan. Çok heveslenmiştim çünkü.

"Bücürük! Sen ne ara büyüdün de anne olmak için bu kadar hevesli olur oldun?" Koltuğun önünde çöküp benim Ulaş'tan ayırdığım başımı yanaklarımdan tutup baş parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi Alaz. "Sen daha kendin çocuksun kızım. Hadi toparla kendini."

Burnumu çekip başımı tamam dercesine salladım. Sonra boynumu eğip Ulaş'a baktım.

"Özür dilerim."

Önüme düşen saçlarımı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Saçmalama güzelim. Ne özrü? Şimdi seni yatağımıza güzelce yatıralım. İlaçlarını içirelim. Şöyle düzgün bir uyku çek. Hemen iyileş."

Başımı tamam dercesine aşağı yukarı sallayıp yanaklarımdaki yaşları sildim. Sonra da tam da Ulaş'ın dediği gibi ilaçlarımı aldım ve kendimi uykuya bıraktım.

Zaten hayatımda olmayan bir bebeğin acısını uyuyarak atlatmak istemiştim.

...

Kapı zili ısrarla çalmaya devam edince nasıl olduğunu çözemesem de evde yalnız olduğumu idrak edip uyandım. Alaz ve Ulaş nereye kaybolmuştu?

Yataktan doğrulduğumda ilaçlarım bir tabağa sıralanmıştı. Üzerine not yapıştırılmış bir bardak su da vardı. Kağıdı yavaşça çekip okudum. Kapı da çalıp duruyordu ama her kimse biraz bekleyecekti mecburen.

"Alaz'ın mahkemesi bugünmüş erkenden çıktı. Beni de şirketten çağırdılar. Ama merak etme sana bir refakatçi gönderdim. Bunlar aç alman gereken ilaçlar. Hiçbirini aksatma. Seni seviyorum. -Ulaş"

Alaz'ın mahkemesi tamamen aklımdan çıkmıştı. Bugün babasının aylar önce ona açtığı mirastan men davası vardı. Bizim yanımızda olduğundan beri dayım yani Haldun Bakırcı ona düşmanı gibi davranıyordu.

Birkaç defa daha çalan kapıya hızlı adımlarla ilerledim ve açtım. Kafasını kocaman bir buketle kapatmıştı gelen kişi. Çiçeği kenara çektiğince Melih'in güller açan suratını gördüm. Güldüm ben de ona.

"Hoş geldin."

"Merhabalar efendim, ben refakatçiniz Melih!"

Çiçeği ve elindeki poşetleri alınca o da ayakkabılarını çıkarıp terlikleri giydi ayağına. Montunu da çıkarıp asınca beraber salona geçtik.

Çiçeği sehpaya bırakıp poşetlerin içini incelemeye başladım. "Ne bu poşetler?"

"Birkaç sağlıklı atıştırmalık, ev yapımı limonata ve bir de karnıyarık. Didem gönderdi. Klinikteydi o gelemedi."

Mahcubiyetle gülümsedim. Sonra tam teşekkürümü edecekken Melih cebinden küçük bir paket çıkarıp uzattı.

"Bu ne?" dedim çatılı kaşlarla paketi elinden alıp. Beyaz poşete sarılı küçük bir kutuydu. Ben yavaşça poşeti açarken Melih sorumu yanıtladı. "Gebelik testi. Didem illa almamı söyledi. Gerçi sen inkar ediyormuşsun ama yine de bir yapsın dedi."

Burukça gülümseyip paketi ona geri uzattım. Kendimi yavaşça koltuğa bıraktım. "Dün gece yaptım zaten. Negatif çıktı."

12 VE 14 (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin