~59

5.9K 541 190
                                    

Taksi tam da Melih'in bana attığı konumda durduğumda kaşlarım çatılı bie halde baktım etrafa. Orman yolu gibi bir yerdi burası. Bırakın hastaneyi tek bir bina bile yoktu etrafta.

Kaza haberini aldıktan sonra Melih bana ulaşmış hastaneye vardığını ama bu hastaneye daha önce hiç gitmediğimizi hatta buranın yeni açıldığını söylemişti.

"Geldik abla."

Taksicinin sesiyle sıyrıldım düşüncelerimden. Büyük siyah çantamın içinden parayı bulup ona verdikten sonra indim taksiden. Taksi yavaş yavaş uzaklaşırken kendi etrafımda dönüp etrafa bakındım. Ağlamaktan buğulu buğulu gören gözlerim beni yanıltmıyorsa buranın hastaneyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu.

Telefonumun ekranından birkaç yere tuşladıktan sonra tam Melih'i arayacakken Alaz'ın arabası durdu yanımda. Yanında da Gonca oturuyordu.

Gonca camı açıp seslendi bana.

"Işık! Atla hadi."

"Sizin ne işiniz var ya burada?" dedim açık olan camdan içeri.

Alaz onu görebileyim diye eğildi. "Hadi bücürük soru sorma bin şu arabaya!"

Sert bir nefes verdim. Bir elim koruma içgüdüsüyle karnıma dururken diğeriyle arabanın kapısını açıp bindim. Ne döndüğünü artık öğrenmek istiyordum. Her şeyim allak bullaktı.

"Alaz! Ne oluyor açıklar mısın?" dedim ve oturduğum yerde öne çıktım.

Sıkıntıyla ofladı. Ama yüzünde benimkinin aksine sıkıntılı bir ifade yoktu. Sadece bir şeyler gizlemesinin verdiği stres vardı yüzünde.

"Dur bir Işık, geldik zaten."

Hemen nereye geldiğimizi çözmek için odağımı yola çevirdim. Piknik alanı gibi bir yerin girişiydi burası. Stres ve meraktan artık mideme kramplar girerken bu işin sonu nereye gidecek onu sorgulayıp duruyordum.

Onları beklemeden arabadan indim, ormanın içine doğru giden tahtalar dizili patika yolu ayaklarımı yere vura vura ilerledim. Çok değil birkaç metre sonra üzerime patlatına gümüş renkli konfetiyle olduğum yerde sıçradım. Beyaz ve mavi balonlarla süslenmiş bir çardak karşılamıştı beni aynı zamanda. Ve hastanede zannettiğim kocam tam da önümde üzerinde beyaz gömlek, yeşil ceket ve kot pantolonla dikiliyordu.

"Ulaş!" dedim hayretler içerisinde. Ondan gözlerimi ayırıp arkadaki masaya baktığımda masanın üstünde mumlarla üstü nerdeyse kapanmış bir pasta gördüm. Tam da o an kafama dank etmişti bir şeyler. Tarih yaprakları görmüştüm sanki gözümün önünde. Bugün benim doğum günümdü ve Ulaş'ın kaza yaptığı haberi aptalca bir sürprizden ibaretti.

Melih ve Didem oturdukları yerden bana el sallarken Ulaş tepki vermemi bekliyordu.

"Aptal!" Göğsüne vurdum iki elimle. "Salak ödümü kopardın. Canımdan can gitti benim!"

"Güzelim vallahi Melih'in fikriydi. Söyledim, strese girmemesi gerekiyor dedim. Dinletemedim." dedi teslim olurcasına ellerini kaldırıp. Sonra bir elini üstündeki ceketin büyük cebine atıp küçük bir kavanoz çıkardı. "Sana süt reçeli buldum."

Sinirim yavaş yavaş yatışırken elinden aldım kavanozu. Sonra kollarımı boynuna doladım. "Bir daha sakın böyle bir şey yapma."

"Ama hayatının sürprizi oldu değil mi?" Melih işaret parmağını bana doğrultup kurmuştu bu cümleyi. Çocuğumu doğurduktan bir süre sonra onunla bir kafes dövüşü yapmalıydım. Geç kalınmış bir kafes dövüşü...

"Bu kavanozu görüyor musun?" dedi kavanozu ona doğrultup. "Canım çekti falan demem kafanda kırarım. Sus!"

Ağzını hayali bir fermuarla kapatıp önüne döndü.

Sonunda sinirimden tamamen kurtulduğumda pastamdaki mumları üfledim. Dilek de dilemeyi atlamamıştım tabii ki. Kızım ve sevgilimle ömrümün sonuna kadar mutlu yaşamayı dilemiştim. Hayatımda kaos çeşitliliği hakimdi bu yaşıma kadar. Bundan sonraki yaşlarımı herkes gibi sakin ve monoton geçirmek istiyordum doğrusu. Tek isteğim buydu, çok bir şey değil...

12 VE 14 (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin