10. Bölüm

61.8K 3.1K 744
                                    

İzine çıkmak. Ne kadar olmuştu izine çıkmayalı yine? Hatırlamıyorum. Çok yoğun tempoda geçiyordu Çiğlideki eğitim günlerimiz haliyle ne zaman izin yaptığımızı unutuyorduk. Unuttuğumuz için çok sorun ettiğimizi de söylemezdim çünkü hepimiz ve kendi adıma konuşayım en çok ben,halimizden oldukça memnunduk.

Sonuçta hayal ettiğimiz hayatın tam ortasındaydık ve hiçbirimiz ve yine belirtmek isterimki en çok ben filodan ayrılmayı istemiyorduk. Ölsem mezarım filoya yapılsa mutlu mutlu ölürdüm öylesine bir bağlılık söz konusuydu.

Genelde bilerek veya bilmeyerek vukuatlı geçerdi bizim çarşı izinlerimiz ama günün neredeyse sonuna gelmiştik kış olduğu için hava ağırdan kararmaya başlıyordu ki biz bugünü vukuatsız bitiriyorduk. Allahıma şükürler olsun bir günümüz sorunsuz geçmişti hem de Oğuza rağmen.

Bu izin günün en özel tarafı ise artık aylar sonra gerçekten eskisi gibi Burak Yüzbaşımızın tabiri ile 'Beşzekler' olarak beş kişi geçirmemizdi. Sema ve Hakanın kafalarını birbirine tokuşturmam işe yaramıştı ben onların kafalarını kırmadan onlar aralarındaki inadı çözüp,buzları eritmiş ve tüm duvarları yıkmışlardı. İşin en özel kısmı ise benim satıp parasıyla felekten bir gece çalma hayalleri kurduğum yüzüğü takıyor olmasıydı. Aradaki buzlar Küresel ısınmadan etkilenen buzlar gibi erimişti.

Sema yüzüğünü şimdilik izin günlerinde ya da uçuşa çıkmadığı zamanlarda takabiliyordu ve bu yüzük söz yüzüğünden çok bir simge gibiydi şu an elinde. Onların nişanlandıkları hatta evlendikleri günleri hayal ediyorum da duygusallıktan ölürdüm herhalde. Gözümün önünde yetişmiş gelmiş bir aşkın böyle sonuçlanması beni duygusallıktan duygusallığa sürüklerdi kesin!

Vaktimiz dolmadan ekipçe en sevdiğimiz şey olan soda-cips-çekirdek etkinliği yapıyorduk bir belediye parkında. Basketbol sahasının hemen yanındaki bankta oturmuş ekipçe hiç kalkıp gitmek istemediğim ve istemeyeceğim bir andaydık ama eli mahkum gidecektik ve bu aşırı keyif aldığım an bozulacaktı. Suyumuz ve sodamız bitti için yeni kavuşmuş aşıklar baş başa kalsın bahanesiyle Sema ve Hakanı markete gönderdik. Onlar markete gittiğinde ben hemen yanı başımda duran basketbol sahasına bakıyor bir yandan da tuzundan çatlamış olan dudaklarımla çekirdek çitlemeye inatla devam ediyordum. Hava hafiften estiği için ellerim üşümeye başlamıştı ama çekirdeği maalesef bir türlü bırakamıyordum.

Basketbol sahasında gözlerimi gezindirdim ve tam karşımda oturmuş mavi gözlü dev Mert'e baktım. "Biliyor musunuz ben küçükken bu sahanın tellerine tırmanır potaya çıkar oradan da kendimi sallar atlardım."dediğimde Mert hafifçe kaşlarını çatarak gözlerini benden basketbol sahasına çevirdi. Gerçekten bunu yapardım hatta yapardık! Berata da öğretmiştim bunu ikimiz birden bunu yapardık ve küçükken bunu yapmaktan inanılmaz keyif alırdım bu uğurda kolumu kırmışlığım bile var!

Benim gibi bir başka çekirdek bağımlısı yarınlar yokmuşçasına çekirdek çitleyen ve elinden bırakamayan Oğuz hırslı hırslı çekirgeni çitlerken "Niye tırmanıyorsun oraya Örümcek Adam mısın kızım sen?"diye sordu. Mert ise bambaşka noktadaydı gözlerini bana çevirmedi, gözleri hâlâ sahada gezinirken düşünceli bir vaziyette "İyi de tellerle pota arasında ciddi mesafe var onu nasıl kapatıyordun be?"diye sordu. Bu soruş bizi bitiren bir soruymuş sonradan öğrendim,öğrendik.. Keşke hiç merak etmeseydin bunu Mert, keşke hiç sormasaydın o soruyu.

"Bak şimdi..."diyerek yerimden fırladım ve hızlı hızlı adımlarla sahanın içine doğru adımladım. Adımlamaya başlar başlamaz heyecanlanmıştım çünkü çocukluğumu hatırladım ve çocukluğumda hissettiğim o yaramazlık yaparken duyduğum heyecanı duydum. Çok ama çok uzun yıllar olmuştu böyle bir heyecanı yaşamayalı sanki çocukluk arkadaşımla karşılaşmış gibiydim hatta çocukluk anılarımı hatırlatan çok sevdiğim bir oyuncağı bulmuş gibi.

Aşk'a Uçan KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin